İSLAM SANATI BATI’DAN YÜKSELİYOR

Günümüz İslam sanatı artık dünyada ve Türkiye’de yükselen bir değer. Eserlerinde İslam sanatına has figürleri, desenleri ve formları kullanan sanatçılar, dünyanın en prestijli sergilerinde başköşelerde, bianellerden ödüller alıyor, eserleri müzayedelerde şaşırtıcı fiyatlara satılıyor. Türkiye’de de yakın zamanlara kadar görmezden gelinen bu sanatçıların atölyelerinden küratörler çıkmaz oldu. ZAMAN/ 1-01-2012

Bundan 7-8 yıl önce Devrim Erbil’in Londra’da yaşayan kızı babası hakkında yazılmış kitapları ve eserlerinden oluşan bir katalogla birlikte dünyaca ünlü Sotheby’s müzayedesine gider. Babasının, Türkiye’de tanınmış ve saygın bir ressam olduğunu ve eserlerini göstermek istediğini söyler. Kitaplara bile bakmadan, “Türk ressamlarla ilgilenmiyoruz” derler. Gerisini Erbil anlatıyor: “Geçen sene onlar gelip beni buldular. Eserlerimi müzayedeye koymak istediklerini söylediler. Kızımın gittiğinden haberim yoktu. Böyle bir teklif aldığımı öğrenince söyledi. Tam ve kesin bir ön yargıyla yaklaşmışlar.”

Söz konusu olay İslam coğrafyalarındaki sanatçıların ve eserlerinin dünyada yükselen bir değer olduğunun en bariz örneği. Sadece Türk sanatçıları değil İran, Irak, Ürdün, Mısır, Pakistan gibi İslam ülkelerinden sanatçıların da dünya sanat çevrelerinde itibarları yükseliyor. Bianellerin en prestijli salonları onlara ayrılıyor. Dünyaca ünlü koleksiyonerler eserlerini alıyor. Mesela British Museum geçen aylarda Murat Morova’nın bir çalışmasını koleksiyonuna kattı.

Çağdaş resimler yapan Morova, eserlerinde İslam ve Doğu mistisizmine ait desenler, figürler kullanıyor. 25 yıllık sanat hayatında hep bu tarzda çalışan Morova, son yıllarda dünyada ve ülkemizde geleneksel sanat formlarının çağdaş sanatçılar tarafından kullanılmasının bir moda haline geldiğini söylüyor. Haklılığını kanıtlayan çok sayıda gelişme ve yayın var.

The Telegraph’da geçen yıl yayınlanan makale gibi. Burada İslam sanatı formlarını kullanarak çağdaş resimler yapan Türk sanatçılarının büyük ilgi gördüğü ve fiyatlarının milyon dolarlarla ifade edildiği anlatılıyor ve “Türk ressamlara ilgisi patlama yaşandı, ama bu durum çok uzun ömürlü olmayabilir.” tespitinde bulunuluyor. Tam da burada Erbil’in, “hiçbir yere çıkmadan birkaç yıl yalnızca resim yapsam ancak taleplere yetişebilirim” sözleri akıllara geliyor. İlginin geçici bir moda mı yoksa kalıcı mı olduğu henüz belli değil. Aslında Erbil’in dikkat çektiği bir ayrıntı var ki buna kısmen cevap veriyor, batı sanatı tıkandığı noktada hep başka kültürlere bakar. Daha önce Afrika, Uzak Doğu sanatlarına bakan Batı, İslam’a hep ön yargıyla yaklaştı.

Erbil, “İslam sanatına bakmak işlerine gelmemişti, çünkü ön yargılıydılar.” diyor. Aynı ön yargı Çağdaş Türk sanatçılarında da vardı, ama Batı merkezli bu algı değişikliği İslam sanatının Türkiye’deki itibarını da yükseltti. İşte bu sebepledir ki sanat çevrelerinde, pek itibar edilmeyen, işleri ucuza satılan bu sanatçıların atölyelerinden koleksiyonerler ve küratörler çıkmaz oldu.

Floransa bienalinde bu yılda ödül alan tezhip sanatçısı Münevver Üçer dünyada yaşanan bu değişim ve ilgiyi doğruluyor ve çok sıkıntısını çektiği bir konuyu dile getiriyor, “İlk önce kendimiz sanatımızı hor görmekten vazgeçip, sahip çıkmalı ve Osmanlının hamilik geleneğini sürdürmeliyiz.

Çağdaşlık batının tekelinden çıkıyor

Ressam Murat Morova, sanat ve kültür işlerinin cumhuriyetle birlikte daha elitist modern Türk denilen kesimin eline bırakıldığını söyleyerek, “Bu yanlış bakış sebebiyle uzun yıllar geleneksel sanatlar reddedildi. Her fikir bastırıldığında daha muhalif kimlikle yeniden çıkıyor. Nihayetinde artık tartışma platformlarında modernite kavramı yeniden sorgulanıyor. Batı dışı moderniteler dünyada da tartışılıyor. Modernizmin sadece batı referanslı olmadığı fikri ortaya çıkıyor. Her kültür kendi gerçekleriyle örtüşen bir takım yeni hareketler çıkarabiliyor.” diyor.

Çağdaş İslam sanatı demek İslam sanatına haksızlık olur

Morova bu yeni sanat anlayışını batı dışı çağdaşlığın bir sonucu olarak görüyor. Ama Morova, “çağdaş İslam sanatı” adlandırmasına şiddetle karşı çıkıyor. Çünkü hatalı buluyor. İslam sanatlarına haksızlık edildiğini düşünüyor ve “O yüzden şöyle tanımlamak doğru olabilir; işlerinde geleneksel referansları kullanan bir sanat.” diyor.

Yeni oluşumda İslam ülkelerideki sanat galerilerinin büyük etkisi var

Sakıp Sabancı Müzesi müdürü Nazan Ölçer: “İslam sanatını oluşturan desen repertuarı ve onun temeli olan yazı Batı’nın çağdaş sanat alanında çok uzak olmayan bir geçmişte keşfedildi. Bunda muhakkak yeni arayışların, siyasi ve sosyal alanda İslam ülkelerindeki gelişmelerin, özellikle Körfez ülkelerindeki yeni oluşumların, sanat fuarları ve açılan müzelerin de katkısı var. Bu çerçevede çağdaş sanat platformları bu ülkelerdeki çoğu yerel kalmış genç sanatçılara da yeni bir alan sundu: İran, Filistin ve de Türkiye’den bazı sanatçıların tıpkı yakın tarihteki Çinli sanatçılar gibi keşfedildiğini görmekteyiz. Günümüz için bir isim vermek istemem. Ama bu alanın Erol Akyavaş, Ergin İnan, Murat Morova gibi öncüleri olduğunu unutmamak gerektiği kanaatindeyim.”

Sadece sanat çevreleri değil, banka fonları da bu yeni pazara yöneldi

ANTİK AŞ. Müzayede’nin Yönetim Kurulu Üyesi Olgaç Artam:“İslam dinini çağrıştıran motiflerin eklendiği çağdaş sanat eserlerine artan bir ilgi var. Bunun ana nedeni olarak gelişmekte olan Ortadoğu sanat pazarını gösterebiliriz. Uluslararası alanda çalışan galeriler, sanat kurumları, küratörler, banka fonları ve müzayede şirketleri Türkiye’nin de aralarında bulunduğu sanat pazarına yönelik girişimlere başladılar. Özellikle hat ve tezhip sanatlarının çağdaş yorumları büyük ilgi gördü. Bu ilgi Ortadoğulu alıcılarla sınırlı kalmadı, uluslararası alıcıların da dikkatlerini çekti.”

Batı’da bu furya başlamasaydı İstanbul Modern’de de olmazdı

Önceki yıl Berlin’de düzenlenen ve dünyada büyük ses getiren “Taswir: Islamische Bildwelten und Moderne” /Tasvir: İslami görüntü ve modernite” sergisinden kısa bir süre sonra İstanbul Modern’de Gelenekten Çağdaş’a sergisi düzenlendi. Bu sergi ‘çağdaş’cı Türklerin gelenekle barışma anlaşması olarak görüldü. Her iki sergide de yer alan Murat Morova’nın İstanbul Modern’deki sergiye dair dikkat çekici bir değerlendirmesi var: “Berlin’deki sergi için Picasso’dan başlayarak dünyada Doğu referanslı işler üreten bütün sanatçıları topladılar. Türkiye’den de iki sanatçı davet ettiler. Üç senelik bir emek. Çok büyük bir küratöryal çalışma ve sergi büyük ses getirdi. Batılı yazarlar çok güzel kritikler yaptılar. Beş-altı ay geçti geçmedi, İstanbul Modern’de “gelenekten çağdaşa” sergisini yaptı. Aynı konseptte… Batı bir şeye dikkat çekiyor, uğraş veriyor yapıyor hemen ardından biz, “ay ne güzelmiş” deyip yapıyoruz. İstanbul’daki sergiye mecbur kaldım katılmaya ama benim kesinlikle itirazlarım var. Çünkü eksikti, hatalıydı. Gene, “sen ben bizim oğlan” halinde oradaydık. Hiç mi farklı bakamazsınız, unuttuğunuz isimler olamaz mı?” Morova, geleneksel ve İslamî sanatlardan etkilenen çağdaş sanatçılar denince kendisinin de aralarında bulunduğu üç-beş ismin sürekli anılmasından, bir takımlarmış gibi gösterilmesinden büyük rahatsızlık duyuyor. Morova’ya, “Berlin’deki sergi yapılmasaydı İstanbul Modern’de “Gelenekten çağdaşa” sergisi olur muydu diye sorduk? Cevabı çok net: “Yapmazdılar. Gittiler orda gördüler, bayıldılar ve gelip yaptılar.”

 

 

Bu yazı 2012, dosya haber, GÜLİZAR BAKİ, HABERLERİM, sanat kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.