EVLİLİK CHECK-UP’I YAPMAK LAZIM

Türkiye’de artan boşanma oranları, evliliklerde ciddi sorunlar olduğuna işaret ediyor. İnsanlar neden geçinemiyor ve boşanıyor? Uzman psikolog Erhan Özden ve psikolog Ayşe Özden çifti de 2008 yılında kurdukları Evlilik Terapileri Enstitüsü ile evliliğinde sorun olanlara yardımcı oluyor. 04-04-2010 ZAMAN
Evlilik yaşı ilerledi. Yine Türkiye’de son 10 yılda boşanma oranları yüzde 245 arttı. Bu hız pek çok dünya ülkesini geride bırakan bir hız. Amerika’da bugün her üç evlilikten sadece biri ayakta kalıyor. Türkiye de bu sonuca doğru hızla ilerliyor. Çiftlerin boşanma sebebi en az boşanma oranlarının artması kadar korkutucu: şiddetli geçimsizlik. 30’lu yaşlarında evlenen ve artık birer olgun birey olan bu insanlar neden şiddetle geçinemiyor? Psikoloji bilimi bu soruyla yakından ilgileniyor. İngiltere ve Amerika’da geçimsiz çiftleri laboratuvar ortamında inceleyen evlilik merkezleri kuruldu. Uzman psikolog Erhan ve psikolog Ayşe Özden çifti de 2008 yılında kurdukları Evlilik Terapileri Enstitüsü ile hem bu konuda psikologların uzmanlaşmasına katkı sağlıyor hem de sorunlu evliliği olanlara yardımcı oluyor. İstanbul Bakırköy’de bulunan Evlilik Terapileri Enstitüsü’nde görüştüğümüz Özden çiftiyle evlilik ve sorunları üzerine konuştuk. İlginç tespitleri ve faydalı önerileri var.

Evlilik terapisi enstitüsü nedir?

Erhan Özden: Evlilik problemlerinin neler olduğu ve nasıl çözümleneceğiyle ilgili araştırmalar yapan ve dünyadaki araştırmaları takip eden bir danışma merkezi. “Evlilik terapisi” kavramı yeni olduğu kadar “acil” niteliğinde bir kavram. Burayı kurarken depresyon veya panikatak vakasını geçeceğini sanmıyorduk. Ama evlik problemleri ile gelenler daha çok. Arayıp ya da gelip “Eşim beni aldatıyor ne yapayım? Boşanayım mı?” diye çaresizce soranlar oluyor.

Psikolog aldatıldığını söyleyerek gelen bir insana ne yapabilir ki?

E.Ö: Bizim için atlatma ve aldatılma bir sonuçtur. Dönüp evliliğe bakarız. Aldatmayı haklı çıkarmak değildir niyetimiz ama evlilikte bir sorun vardır ki aldatma yaşanır. Evlilik sorunları kimi zaman aldatmayla kimi zaman fiziksel problemlerle, öfke kontrolsüzlüğüyle, kimi zaman içindeki çocuklarda dikkat eksikliğiyle kendini belli eder. Organizma gibidir evlilik, mikrop kaparsa vücudun çok çeşitli yerlerinde marazlar doğar. O mikropları tespit edip onları dezenfekte ettiğinizde aldatma bitmiş olur. Aldatan taraf, bunu yapmasına sebep olan sorunun çözüldüğünü, eşindeki düzelmeyi görünce bu eyleminden vazgeçiyor. Hatta eşiyle birlikte geliyor. Evlilik terapilerine başlayıp evliliğini devam ettiren çok oluyor.

Kadınlar mı erkekler mi daha çok geliyor?

E.Ö: Diyebiliriz ki yüzde 75 kadınlar, yüzde 25 erkekler geliyor.

Tabiî ki erkekler psikoloğa gitmeyi gururuna yediremiyor…

Ayşe Özden: Psikolojik destek almanın zayıflık olduğunu düşünüyorlar. Kendileri çözmeye çalışıyorlar. Çoğunlukla da güç kullanarak çözmeye çalışıyorlar. Ama bu zaten sorunlu olan evliliği daha da sorunlu kılıyor. Eşler ve bilhassa çocuklar çok zarar görüyor. Ancak problem çok büyüdüğü zaman mesela aldatılınca erkekler de geliyor.

Kadın ya da erkek size daha çok hangi problemle geliyor?

E.Ö: Evliliklerde belirli riskli dönemler var. İlk iki yıl. Boşanmaların yüzde 30’u ilk iki yılda görülüyor. Çünkü kafanızda bir hayal var ve bu hayalle evleniyorsunuz. Sonra gerçeği görüyorsunuz. Ya hızlı bir şekilde adapte olacaksınız ya da adapte olamayacak ve alarm vermeye başlayacaksınız.

İkinci kritik dönem 35-40’lı yaşlardan sonra yaşanıyor. Çiftler ilk iki seneyi bir şekilde hara güre atlatıyorlar. Çocuk giriyor araya ve evlilik problemleri örtünün altına itiliyor. Fakat çocuklar büyüyor iş sahibi oluyorlar, hayatta her şey düzene giriyor ve çiftler tekrar birbirlerine dönüyorlar. Hayatın anlamına dair soruların da sorulmaya başladığı bu dönemde evliliğin anlamı da sorgulanıyor. “Bu adamla/kadınla hayatımı tükettim bundan sonrasını kazanayım” diye alternatif arayışına giriliyor. Ya aldatıyor ya boşanıyor. Bilinçli olanlar evlilik terapisine katılıyor.

Evliliği bir çocuk gibi düşünün. Bebeklik, ergenlik ve orta yaş dönemi var. Evlilik denen çocuğun bir tarafı size bağlı bir tarafı sizden bağımsız büyür. Çiftlerin ortak emeğiyle, ihtimamıyla büyür. Ergenlik krizlerinin aşılabilmesi çiftin yapacaklarıyla mümkün olur. Evliliğin yükünü sadece bir taraf taşıyorsa, sorun çıkıyor. Zaten çoğunlukla yükü taşıyan taraf evlilik terapistine geliyor. Yükü kimse taşımıyorsa evlilik hastalıklı oluyor. Problemli bir evlilik en büyük hasarı içinde neşet eden çocuğa veriyor.

Bu riskli dönemlerde çoğunlukla yaşanan sorunlar nelerdir?

E.Ö:Cinsel sorunlar çok görülüyor. Sizi şaşırtacak biliyorum ama araştırmalara göre Türk aile yapısı içinde her iki evden birinde cinsel problem var. Çok yaygın ama sessiz kalınan bir konu. Ve bu cinsel problemlerin de yüzde 90’dan fazlası psikolojik kaynaklı. Çok kişi problemin bu sebeple olduğunu dahi bilmiyor. Cinsellik aslında evliliği besleyen bir kavram. İkinci büyük sorunu erkekler şöyle dile getiriyor: “ben a diyorsam b diyor. Bu evin yöneticisi belli değil mi?” Aslında burada başka iç meseleler var. Özgüvensizlik. Bunu tespit edip, çözmek gerek. Üçüncü şahıs problemleri yoğun olarak yaşanıyor. Aldatma vakaları da ilginç bir paradoks ki bu toplumun kültürüne yabancı olduğu kadar da çok sayıda.

Üçüncü şahıs denince akla aileler de geliyor. Eşlerin aileleri de evlilikleri çok etkiliyor…

E.Ö: Çiftler evde baş başa kalamıyor. Şeklen iki kişi olabilirler ama değiller. Her iki tarafın anne-babalarıyla birlikte evde 6 kişilik yaşıyorlar. Yatak odasında bile altı kişiler. Evlendikten sonra kişinin, “ailem” dediğinde algılayacağı şey karısı veya kocası olmalı. Türkiye’de “ailenle çok ilgileniyorsun” denildiği zaman anne ve baba algılanır. Bu bir düşünce hatasıdır. Anne-baba dışarıda o saygıdeğer konumlarında duruyor olmalı. Çiftler bu sınırı çizmesini bilmeli.

Anne ve babasına bakmak zorunda olanlar yani gerçekten aynı evde yaşayanlar ne yapmalı? Kayınvalideyle birlikte mi psikoloğa gelmeli?

E.Ö: Aile terapisi değil sülale terapisi olur. (Gülüşmeler) Aynı evde yaşıyorsalar bile sınırları belirlemek mümkün. Eşler zihninde şunu kodlamalı “Benim sorumlu olduğum sevdiğim, bağlı olduğum biricik kişi eşim, saygı duyduğum ve eşimle birlikte hürmet ettiğim kişi ise annem ve babam.” demeli. İkisini birbirine karıştırmamak lazım. Biri yoldaşınızdır, diğeri de hürmet edeceğiniz abidedir.

Erkekler çoğunlukla annesi ile karısı arasında kalıyor…

A.Ö.: Piramidin tepesinde eş olmalıdır. Hayat ortağınızı bir kenara koyarak geçmişte bağlı olduğunuz bir insana bağlılığınızı devam ettirmenizle hem annenize hem kendinize hem de eşinize haksızlık edersiniz. Evet, erkeklerin yaşadığı en büyük problem bu. Erkeğin artık bir ailesi olduğunu ebeveynine hissettirmesi gerekir. Annesine “sana saygı duyarım”, eşine de “sende benim için değerlisin” mesajı vermeli. Erkek sınırı çizerse iki bayan da dengeyi oturtmak zorunda kalacaktır. Ama erkek aman anneme saygısızlık etmeyeyim, eşim üzülmesin diye idare eder, susarsa durum kontrolden çıkabilir.

E.Ö.: Evlilik öğrenilen bir şeydir. Ya evliliği nasıl inşa edeceğinizin eğitimini alacaksınız. Ya da sürekli dikiş atacak. İkinci evliliğini yapıp tekrar boşananların oranı yüzde 90. Dikiş tutturamayacakları için üçüncü, beşinci eş gidip duracak. Burada yanlış kodlama var. Çiftler evlilikte mutsuzsa evliliğini değiştirmekten çok eşini değiştiriyor. Evlilik eşten bağımsız bir kurumdur. Elmanın diğer yarısı, tam bana göre bir eş böyle şeyler aslında hikâyedir.

Eskiden böyle problemler var mıydı? Sanki eskilerin evlilikleri çok iyi…

E.Ö: Modernizmin bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkilediği doğru. Ama sorunların artmasının bir sebebi de bireyleşme. “Kendi ayaklarının üzerinde dur, sen önemlisin, ben ben…” bombardımanı ile motive ediliyorsunuz ve evleniyorsunuz. Ve sonra birden “biz” diye bir şey çıkıyor. Bünyede biz kavramı oturmuyor. Eskilerde bireyleşme yoktu. Ama sorunsuz da değildi. Aslında ailelerin çoğunda sorun vardı. Kol kırılır yen içinde hesabı içerde kalıyordu. O evliliklerin negatifliğinin meyveleri bu nesil. Ve bu nesil sorunları dile getirmeye başladı.

A.Ö: Boşanma oranlarını artıran şey kadının değişmesi. Sosyal hayata girdi, ekonomik bağımsızlığı var. Dolayısıyla kendini ezdirmiyor. Önceki jenerasyonda, kadınlar evliliği taşıyordu. Yuvayı dişi kuş yapardı. Erkek evine tutunamıyorsa kadın becerememiştir anlayışı vardı. Çocukta problem varsa sorumlu kadındı. Ama artık kadın bireyselleştiği ve özgürleştiği için erkekten de taşımasını bekliyor. Bu da sorunların gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Boşanma davasını erkeklere göre kadınlar daha çok açıyor.

Erhan Bey, erkeklerin kadınlara dair en çok dile getirdiği sorunlar nedir?

Erkeklerden sıklıkla şu cümleleri duyuyoruz:

“Eşim cinsel isteğini belli etmiyor. Utanıyor bunu bir görev gibi yapıyor.”

Eşim bir erkek olarak benim sözümü dinlemiyor, evin reisi kim unutuyor.”

“Sürekli benden ilgi bekliyor, bazen boğuyor.”

“Annesine aşırı bağlı. Ben sanki iç güveysi gittim. Anneyle kızın arasında giremiyorum ne yapacağım?”

“Eşim aşırı hassas ve detaycı. Bu haliyle hayatı kendine de bana da zorlaştırıyor.”

Ayşe Hanım, kadınlar eşlerinden hangi konularda şikâyetçi?

Kadın danışanlarımızdan en çok şu cümleleri duyuyoruz;

“Eşim bana yeterince ilgi göstermiyor, işi onun için daha önemli.”

“Beni çok kırıyor, özür dilemeyi bilmiyor, benim kendi kararlarım olabileceğini düşünmüyor.”

“Eşim beni değiştirmeye çalışıyor.”

“Kayınvalidem çok huysuz, bana çok çektiriyor.”

“Eşim çok öfkeli, benimle konuşmuyor, iletişim kuramıyoruz, anlaşamıyoruz.”

“Eşim beni aldatıyor, ne yapmalıyım, boşanmalı mıyım?”

Doğru eşi bulmaktan çok harcayacağınız zamanı evliliği öğrenmekle harcasanız sonuca çok daha yakın olursunuz.

Kabullenmek sevgiden daha değerli bir duygu. “Ben neysem oyum, beni böyle kabul et.” dememek lazım. Karşı tarafı sevmekten çok kabullenmek gerek.

Küsmek ve tartışmak evliliği besler!

Evlilikte mutlak mutluluk yoktur. Elbette küsmeler, darılmalar, tartışmalar olmalı. Bunlar evliliği besler. Eğer bunlar yoksa evlilikte problem vardır. Bir taraf idare ediyordur, susuyordur ve mutlaka bir yerde patlayacaktır. Konuşulmalı, belki tartışılmalı ama problemin çözülmesi gerekir.

İlk iki yıl çocuk yapmayın!

Evlilik ilk iki yılı kritik bir dönemdir. Çoğunlukla yaşanılan problemleri örtbas etmek için çocuk sahibi olunur. Ama çocuk problemleri çözmez. İlk iki yıl çocuk sahibi olunmaması evliliğin olgunlaşması ve çiftlerin evliliğe adapte olmaları için sağlıklı çözüm olacaktır.

Beden sağlığı için check-up yaptırılıyor, mutlu evlilik için de yaptırmalı

Belli dönemlerde aile hekimine gider gibi evlilik terapistine de gitmek lazım. Belki sümen altı ettiğiniz ve daha sonra büyük bir problem olarak karşınıza çıkacak bir sorun vardır. Onu zamanında tespit edip çözmelisiniz. Evlilik check-up’ına ihtiyacınız olup olmadığını şöyle ölçebilirsiniz. Bir hafta televizyonu kapatın. O zaman problem var mı yok mu anlayacaksınız? Ya bir sessizleşme ya sıkılma ya da bir kavga olacaktır. Çünkü televizyon ilişkiyi dondurur.

İki kişilik yalnızlık=Evlilik

Aynı evde beraber vakit geçirdikleri tek yer yatak odası olan çiftler var. Aynı evde yaşayan yabancı gibiler. Bu tür evlilikler maalesef çok yaygın. Bu çiftler için her şey mekaniktir. Duygusal paylaşım yoktur. İki kişilik yalnızlık yaşarlar. Cinsellik onlar için yemek yemek gibi günlük bir faaliyettir. Bunun sebebi arkadaş olmamaları. Oysa evlilik güç kaynağıdır, rahatlama atmosferidir, işten yorulduğunuzda evde eşiniz sizi dinlendirendir. Aslında ruhsal sukunettir evlilik. Can yoldaşıdır eşiniz. Ama maalesef günümüzde birçok evlilikle ruhsal sukunet değil, ruhsal kargaşa var. Eğer evliliğiniz böyleyse profesyonel yardım almalısınız.

Bu yazı 2010, dosya haber, HABERLERİM, röportajlar kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.