MÜZİĞİN ANADOLU KAPLANLARI!

Hepsi halk adamı. Apartman dairesinde oturuyor, öğretmenlik, esnaflık veya tesisatçılık yapıyorlar. Kendi yörelerinde albümlerinin girmediği ev, türkülerinin yakmadığı gönül yok ama memleketlerinin sınırlarından çıktıklarında sıradanlar. İşte Anadolu’nun mütevazı starlarının hayat hikayeleri. 04-08-2012 ZAMAN

 

Onları bütün Türkiye tanımıyor. Ama yine de çok meşhurlar. Kendi yörelerinde albümleri yok satıyor, konserleri tıklım tıklım doluyor. Televizyon programları kendi yöresinde izlenme rekoru kırıyor. Hatta aralarından bazıları öyle iddialı ki; “Benim programımla İbrahim Tatlıses’in programı aynı anda yayınlansa ve Sivas’ta insanların tek tek kapısı çalınsa yüzde 98’i beni izliyordur.” diyor. Amatör de olsa klipleri var, ama hayranları şarkıları için onların fotoğraflarından oluşan başka klipler yapıyor ve bunlar internetten tıklanma rekoru kırıyor. Çoğu ulusal medyada hiç yer almamış, birkaçı TRT’ye, bazıları da yerel sanatçıları ağırlayan küçük kanallara üç-beş kez çıkmış. Anadolu’nun bu yerel yıldızlarıyla görüştük. Aralarında öğretmen, esnaf olanlar var. Bazıları sanatı için aç kalmış, ama müziği bırakmamış. Nurettin Bay gibileri ise kırkından sonra eline mikrofon almış, sahnelere çıkmış. Ama hepsi halk adamı. Ve hepsinin ayrı haber konusu olacak hayat hikâyesi var.

Eşim evde şarkı söylememe izin vermiyor

Anadolu’nun yerel yıldızlarından biri de Hüsamettin Ceylan. Onun için “Doğu Anadolu’nun İbrahim Tatlıses’i” deniyor. 200’e yakın bestesi olan Ceylan, şimdilerde Erzurum’da kafe işletiyor. Müzik hiçbir zaman geçim kaynağı olmamış. Yıllarca Atatürk Üniversitesi kantinini işletmiş, sonra aynı zamanda hayranı olan Erzurum eşrafından Rasim Kullubi’nin teklifi üzerine düğün salonları için kurabiye-pasta üretimine başlamış. Ceylan’ın pasta ustası ise milli boksör Harun Adanır’mış. Ceylan, işten arta kalan zamanlarında saz çalıp türkü söyler, Adanır ise ringe çıkıp dövüşürmüş. Adanır işi bırakınca Ceylan, üniversite kantini işletmeciliğine geri dönmüş.

Ceylan’ın müziğe başlamasında ilkokul öğretmenleri etkili olmuş. Öğretmenleri ise -ilginç bir tesadüf- ünlü spiker İnci Ertuğrul’un anne ve babasıymış (Mesure-Ali Ertuğrul). Okuldaki tüm etkinliklerde onu sahneye çıkarırlarmış. Ceylan, türkü söylemeyi çok sever ve liseyi bitirdikten sonra İstanbul Unkapanı İMÇ’nin yolunu tutar. 30 tane plak, çok sayıda 45’lik çıkarır, ancak yapımcılardan bir türlü parasını alamaz. Bir ara TRT İzmir Radyosu’nda çalışır, çok az para aldığı için Erzurum’a döner. Erzurum TRT Radyosu’nda mahallî sanatçı olarak türküler söyler. Şimdi yerel televizyonlarda programlara çıkıyor radyolarda türküler seslendiriyor.

Hüsamettin Ceylan, türkülerini bir tek eşine sevdirememiş. “Herif başka işin yok mu?” uyarısını alınca türkülerini yarıda kesiyormuş. Şansına, dört çocuğundan ikisi müzikle uğraşıyor. Büyük oğlu bir kolejde müzik öğretmeni. Ortanca oğlu da müzik bilimlerinde okuyor. Diğeri ise cafe ve kantin işletmesinde babasına yardım ediyor. Çoğu akşamlar üniversitede okuyan oğluyla karşılıklı çalıp söylüyorlar. Hüsamettin Ceylan “Oğlan küpe takıyor, gitar çalıyor. Ben karşıyım, ama mahalle bizim oğlanı seviyor. Oğlum gitarıyla ben bağlamamla Erzurum akşamlarında özellikle de meleklerin kanadında kar düşerken bu şehre resital vermekten hoşlanıyoruz.” diyor. Kendisine sanatçı demeyen, denmesini de istemeyen Ceylan sebebini şöyle açıklıyor: “Kendimi sanatçı olarak hiç görmedim. İnsanın evvelinden ise ahiri çok önemli. Bugün bir zamanlar böbürlenerek sanatçıyım diyenlerin akıbetlerini gördükçe halime şükrediyorum.” Orhan Yıldırım ERZURUM

Babamın Almancı hayranı soyadımızı değiştirdi

Aydın Çekiç, Kırşehir’in meşhur abdallarından. Sazı eline aldığında dünyası değişiyor. Bozlak ustası. Dayıoğlu Neşet Ertaş gibi Türkiye genelinde tanınmasa da İç Anadolu’da onun kadar meşhur. Babası Çekiç Ali, hâlâ namı anılan bozlak üstadlarından. Oğul Aydın da bozlak sanatçılığını çok küçük yaşta babası vefat edince, ailenin geçimini sağlamak için meslek edinmek zorunda kalmış. Kardeşleriyle düğünlerde, özel gün ve gecelerde saz çalmaya, bozlak söylemeye başlamış. Fakat “Hiçbir zaman geçimi sağlayacak parayı bulamadık.” diyor. Talihi 12 yıl önce Kırşehir Kültür Müdürü Hüseyin Bayındır’ın “Edirne’de romanlar kültür sanatçısı olur da bizim abdallar sanatçı olamaz mı?” demesiyle değişmiş. Bozlak sanatçılarının kültür sanatçısı olması için sınav yapılmış. 123 abdal katılmış ve 15’i kazanmış. Biri de Aydın Çekiç’tir. Maddî olarak çok rahatlasa da şunları demeden geçemiyor: “Elimizden tutan olsaydı, Türkiye de bizi iyi tanırdı, hepimiz birer Neşet Ertaş olabilirdi.” Bozlak için üzülüyor çünkü mesleği seçenlerin azaldığını söylüyor. Gençler bu mesleği dipsiz kuyu olarak görüyormuş.

Soyadının Çekiç olmasının ise Türk filmi senaryosu gibi hikâyesi var: “Babamın asıl adı Ali Ersan idi. Babamın sesi çok kuvvetliydi, söyleyince insanları çok etkilerdi, ondan dolayı çekiç lakabını koymuşlardı. Almanya’dan gelen bir hayranı babamın söylediği bozlakları teybe kaydetmiş. Tam da o dönem babam bir plak firmasıyla anlaşma yapmış. Kaset piyasaya çıkacaktı ki, Alman hayranı Çekiç Ali adıyla kaseti korsan çoğaltıp satmaya başlamış. Firma babamı çift isim kullanıyor diye mahkemeye verdi. Nihayet mahkeme Almanya’da kasetleri çıkaran eleman suçlu buldu. Ama babam da bu olayın ardından soyadını Çekiç olarak değiştirdi. Babam bu olaydan sonra 18 plak ve 3 kaset çıkardı.” Serdal Alarslan KIRŞEHİR

Diyarbakır’ın ‘Candan’ sanatçısı

Diyarbakır’ın Zimanê Şirîn’i, Türkçesi “tatlı dili” İbrahim Candan‘ın şarkıları internetten 8 milyon tık alıyor. İlk albümünün adı da olan “Neden Gülüm?” şarkısını 10 milyon kişi cep telefonuna melodi olarak indirmiş. Çocukluğundan beri saz çalıp türkü söyleyen, 7 çocuğunun rızkını festivallerde, düğün ve özel davetlerde türkü söyleyerek kazanan Candan’ın ilk albümü 1997’de çıkmış. Yüzlerce bestesi olan Candan şu sıralar Türkiye’nin ilk özel Kürtçe kanalı Dünya TV’de Zimanê Şirîn adlı bir show programı sunuyor. Candan sadece Diyarbakır’da değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sevilen ve sayılan bir sanatçı. Doğunun yıldızı, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde mütevazı bir apartman dairesinde yaşıyor. Üçüncü albümü bu yıl başında raflardaki yerini aldı. ‘Biz Kardeşiz’ adlı albümdeki söz ve müziği Candan’a ait olan başta ‘Xaşik’ türküsü olmak üzere birçok türküsü hayranlarının dillerinde; “Biz kardeşiz canım kurban kardeşiz (Em brane canemi kurban brane)” Candan diyor ki; “Diyarbakır’ın, sahabelerle özleşen bir şehrin oğluyum. Diyarbakır’ın, sahabelerden kalan mirasın, 4 kapısından abdestsiz girilmez bir şehrin evladıyım. Önce şiir yazıyor ve saz çalıyordum. Başkalarının acılarını dile getiriyordum. Sonra 1997’de Neden Gülüm albümünü çıkardım. İnternette 8 milyon tıkla ilk sıralara yerleşti. Güneydoğu’da 10 milyon kişinin cep telefonunda o melodi var. İlk albümümde Türkçe eserler verdim. Ortak dil o olduğundan dolayı bu dilde eser verdim.” İsmail Avcı Diyarbakır

 

Çukurova’nın öğretmen âşığı

Emekli öğretmen Gül Ahmet Yiğit, İskenderun, Hatay, Adana, Osmaniye, Gaziantep ve Mersin yöresinde çok meşhur. Hatta efsane. Dile kolay 34 albüm ve 13 de 45’lik taş plak sahibi. Sayısız türküsü var. Birçoğu TRT repertuarına girmiş. Halk ozanı Gül Ahmet Yiğit 1955 yılında Gaziantep İslahiye’de doğmuş. 1970’de İskenderun’a gelmiş. 42 yıldır burada yaşıyor. Hatay Eğitim Enstitüsü mezunu. İki yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra müdür olmuş. Emekli olana kadar, 25 yıl müdürlük yapmış. Bu sürede Sosyal Bilimler Fakültesi’nde de okumuş. Onlarca albüm, yüzlerce de türkü yapmış. Festivallerde sahne almış. Yarışmalara katılmış. Beraber çalıştığı mülki amirlerine ve eğitimci meslektaşlarına müzikle ilgilenme imkânı verdikleri için minnettar. Çünkü müzik hayatına büyük katkıları olmuş. Diyor ki: “Meslektaşlarım hep ilham kaynağım oldu ve de destekçim. Allah hepsinden razı olsun.”

Çukurova’da halk ozanı olarak nam salan Gül Ahmet Yiğit’e bunu söyleyince halk ozanlığı üzerine başlıyor anlatmaya: “Halk ozanı mensubu olduğu yüce Türk milletinin gören gözü, konuşan dili ve duyan kulağıdır. Halkın uğramış olduğu haksızlığı şiire ve türkülere döker. Ama bu nankör bir sanattır. Halk ozanı türküleri yakar, başkaları sahnelerde söyler. Onlar milyar almadan sahneye çıkmazken, bizler ise kısıtlı imkânlarla ozanlığımıza devam ederiz.”

40 yıllık müzisyen Gül Ahmet, müziğe nasıl başlamış diye merak ediyor ve soruyoruz. Cevabı şöyle: “Ateş olmayan yerden duman tütmez. Benim soyum Türkmen ve Avşar’dır. Dadaloğlu dedem, Hüseyin Çavuş babamdır. Bunlar şiir yazıp türkü söylerdi. Yani kandan soydan gelen bir yapıya sahibiz. Hatta rahmetli annem Selver Yiğit doğaçlama ağıtlar yakar ve söylerdi. Bundan dolayı özüme şiire ve türkülere aşina bir insanım.” Mürsel Seher HATAY

Hayranlarının ilgisi tesisatçılığı bıraktırdı

Nurettin Bay, 7 yıl öncesine kadar tesisatçılık yapıyordu. Bugün işlerini kardeşi devam ettiriyor. O ise elinde mikrofon konserlere çıkıyor, televizyon programları yapıyor, şenliklerde pikniklerde sahne alıyor. Bay’ın müzik hayatı 2001 ekonomik krizinden sonra başlamış. Öncesinde müzikle pek alakası yokmuş. Yalnızca evde amatörce çaldığı bir sazı varmış, bir de aşka geldiğinde yazdığı şiirleri. İlk albümü de duygu dolu bir şiirine yaptığı besteyle ortaya çıkmış. Hikâyesini kendisi anlatıyor: “2001 krizinde bir gecede iflas ettim. Tam da o yıl kızım üniversiteyi kazandı, oğlum askere gidecekti, para yok. Öyle zor durumdaydım ki duygularımı oğul türküsüne döktüm; Sana nasihat ederim/ Kaşlarını çatma oğul/…Bu sözlerim senin için/ Eşle dostla iyi geçin/ Evladının başı için/ Kimseye kin gütme oğul/… Tenezzül etme aşına/ Yedirir kakar başına/ Gerekirse kardaşına/ Kula kulluk etme oğul/ Çalışmaya varsa ferin/ Bırak aksın alın terin/ Geçimden olsun haberin/ Yan gelip yatma oğul… Bir kasete okumak istedim. Sağ olsun o zaman yedi arkadaşım biner lira verdi ve albümü yaptım. Hiç beklemediğim bir şey oldu, albüm çıktığı anda 10 bin sattı. Artık hafta içi tesisatçılık yapıyordum, hafta sonu sahneye çıkıyordum. Aylarca böyle oldu sonra ikisinden birini seçmem gerekti. Ben mikrofonu aldım elime, kardeşim tesisatçılığı. Ama müziği benden başka kimse istemedi. Ne annem, ne babam, ne eşim ne de çocuklarım.”

Ailesine rağmen sahnelere çıkan Nurettin Bay, Sivas, Ordu, Gümüşhane, Bayburt ve Erzurum yöresinde tanınıyor ve seviliyor. Konserleri de çoğunlukla buralarda oluyor. Günde iki-üç konsere çıktığı zamanlar oluyor. Ramazan dolayısıyla konserlere ara vermiş. Ama bayramın ikinci günü Anadolu turnesine çıkıyor. Tabii turnesi meşhur olduğu illeri kapsıyor. Bay, nereye gitse eşiyle beraber. “Eşim biraz kıskanıyor. Diyorum, ‘Hayatım, işim bu.’ Klip çekimlerinde mutlaka yanımda olur. Allah’a hep, ‘Ne beni şaşırtacak parayı ne de şan şöhreti ver’ diye dua ediyorum.”

Nurettin Bay, dinleyicisinin teveccühünden büyük mutluluk duyuyor ama şaşırıyor da. “Çocuk hayranım çok. Müziğimiz mi, sözlerimiz mi, enstrümanları mı ilgilerini çekiyor bilemiyorum. ‘Ben de Askere Gidecem’ türküm dillerinde marş olmuş. İnternette görüntüleri var, yabancı hayranlarım da var. Muhlis Emmi türküsünü izleyip oynuyorlar.” diyor.

Bay, katıldığı halk konserlerinde ünlü sanatçılardan önce sahne alıyor. Ama daha çok ilgi gördüğünü düşünüyor. Bu konuda bir anısını paylaşıyor: “Sarıyer Belediyesi geçen sene beni çağırmıştı. Ünlü bir sanatçımızdan önce sahne alacaktım. Ama bizim sahneye çıkacağımız saatte köprü trafiği tıkandı. O yüzden bu sene sahneye sadece ben çıkacağım. Geçen seneki izleyici sayısını en az 2 bin 3 bin geçmem lazım.”

Anlattıklarının üzerine soruyoruz: “İnsanlar sizi niye dinliyor?” Cevabı sosyal bilimciler için araştırma konusu: “Bakın şimdi ben bir dinleyici olarak düşünüyorum, memleketim Şebinkarahisar’a ünlü bir pop yıldızı geliyor. İsim zikretmeyelim şimdi… Sahneye çıkıyor. Ne söyledikleri, ne de hal ve hareketleri benim vatandaşımın anlayacağı, derdine, ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde. Böyle trene bakar gibi bakıyoruz. Ama ben halkın içinden türkü yapıyorum. Onların dertlerini, sevinçlerini dile getiriyorum. Eskiden çok revaçta olan kelimeleri, buna benzer unutulmaya yüz tutmuş dedelerimizin kullandığı lehçeleri kullanıyorum. Halkın kendisi olmaya çalışıyorum.”

Bay, her çıkardığı albümde o dönemde halkın gündeminde olan konuları işliyor. Dolayısıyla da dinleyici bulmakta zorlanmıyor. Mesela evlilik programlarına dair eleştirel bir şarkısı var: “Dedem geldi seksene de nene istiyor nene/ Dedem sıra vermiyor torunları evlene/ Ayağında mesi var, başında beresi var/ Elleri kulağında da hemen evlenesi var/ Dedem elin titriyor da arzuların bitmiyor/ Kanal kanal dolaşıyor da izdivaçtan geçmiyor.”

Festivallerden kaset paramı çıkarıyorum

Karadeniz müziğinin sevilen sanatçısı Neşat Aydın, 19’uncu albümünü çıkartmaya hazırlanıyor. 60 yaşındaki sanatçı, 15 yaşından beri müzikle uğraşıyor. Aydın, Karadeniz atışmalarıyla meşhur. Pratik zekâ ve iyi bir Karadeniz şivesi gerektiren atışmaların ustası Aydın, hiç ara vermeden hatta bir solukta dakikalarca şarkı söyleyebiliyor. Yerel kanalların aranılan siması Aydın, yeni neslin Karadeniz türkülerini aslına uygun söylemediğinden şikâyetçi. “Karadeniz türkülerinde şöyle bir şey vardır. Karadeniz türküleri konuştuğumuz gibi söylenmeli. Böyle söylenmiyor. Taklit eder gibi söylüyorlar. Konuştuğu gibi söyleseler güzel olacak. Karadeniz şivesini taklit ediyormuş gibi söyledikleri zaman ciddiyetinden çıkıyor. Ben bundan rahatsızım.” Yaptığı bestelerin sayısını hatırlamayan Aydın, kasetlerini festivallerdeki konserlerden çıkartıyormuş. Karadeniz müziğini ustası korsandan da şikayetçi. Kaset satışlarını olumsuz etkiliyormuş. Cahit Kılıç BOLU

 

Bu yazı 2012, dosya haber, HABERLERİM, popüler kültür, sanat kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.