YAYINEVLERİ İDEOLOJİNİN DUVARINI YIKTI

yazarlar

 

Cemil Meriç, Jurnal’in de kitaplarını gönderdiği eski arkadaşlarından şikayet ediyor: “Ötüken’in bastığı kitap okunmazmış!” Evet, bir zamanlar yayınevine göre kitaplar alınırdır. Her yazar her yayınevinden kitap çıkaramazdı. Çünkü her yayınevinin bir ideolojik duruşu, kimliği vardı. Bugün için bu biraz daha kırıldı. Solcu bilinen yayınevleri sağcı, milliyetçi yazarların kitaplarına yer veriyor artık. Sağcı yayınevleri Marksist ve solcu yazarların kitaplarını basabiliyor.  6 OCAK 2013 ZAMAN

cemilmeric21

Bugünün okuru için yazarın kitabını hangi yayınevinden çıkardığı belki pek önemsenecek bir mesele olmayabilir. Yazarının kim olduğu, kitabının niteliği, medyada ne kadar yer aldığı, imajı çok daha önemlidir. Ama eskiler için yayınevleri  çok mühimdi. Öyle olmasaydı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kitaplarını solcular, Dergah Yayınları basarken de okurdu. Ne zaman ki Tanpınar’ı Yapı Kredi Yayınları bastı sol, yeni bir yazarı keşfetmişçesine Tanpınar okumaya başladı. Tanpınar satışları patlama yaptı. Yrd. Doç. Dr. Sezai Coşkun geçmişten böylesi daha birçok örneği anlatıyor. Mesela Cengiz Dağcı ve Cengiz Aytmatov’un kitapları Cem Yayınevi’nden çıkarken bu yazarlar solcu kabul ediliyordu. Ne zaman ki Ötüken’e geçtiler “milliyetçi” oldular! images

 

Cengiz-Aytmatov

 

 

 

 

 

 

 

 

Cemil Meriç solcu arkadaşlarından şikayetçi!
Cemil Meriç de kitapları Ötüken ve Pınar’dan yayımlandığı için “milliyetçi, dinci” kabul ediliyordu. Bugün solcu kimliği öne çıkan İletişim Yayınları da onun kitaplarını yayımlıyor. Hatta Ötüken Yayınları’nın editörü Cem Sökmen “İdeolojik yaklaşımlar özellikle 1980 öncesi Türkiye’sinde etkili olmuştur.” diyerek Cemil Meriç’in Jurnel’de bu durumdan bahsettiğini hatırlatıyor. Meriç, kitaplarını gönderdiği eski arkadaşlarından şikayet ediyor: “Ötüken’in bastığı kitap okunmazmış!”
Tarik_Bugra
İdeoloji mi, para mı?
Eskiden her ideolojik gurup kendisinden olmayan yazarı okumaz, beğenmez, yazar olarak kabul etmezdi. En iyi edebiyatı solcuysa solcu bir yazar, sağcıysa sağcı bir yazar yapardı. Şimdi bu anlayış değişti. İletişim Yayınları milliyetçi yazar Tarık Buğra’nın çok satan kitaplarının yayın haklarını aldı mesela. Alkım Yayınları, Peyami Safa’yı basıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Sezai Coşkun tüm bu değişimleri; “Son dönemde, kültür endüstrisinin bir neticesi olarak para tüm kimlik algılarını tersyüz etti.” diye yorumluyor.

yayinevleri-timas

İdeolojinin yerini kalite aldı
Timaş Yayın Grubu Genel Yayın Müdürü Osman Okçu, buna katılmıyor. Yani “ideolojinin yerini satış rakamları aldığını en azından Timaş Yayın Grubu için söylememiz mümkün değil. Kuruluşumuzdan bu yana durduğumuz yeri değiştirmiyoruz. Yenileniyoruz ama aynı çizgideyiz.” diyor. Sağ yayın çizgisine sahip yayınevlerinin en büyüğü sayabileceğimiz Timaş için yenilenmek, Bejan Matur, Altan Tan, Doğu Ergil, Şamil Tayyar, Mehmet Altan ve Cafer Solgun gibi yazarların da kitaplarını yayımlıyor olmak demek. Bu kadar farklı çizgideki yazarın kitaplarını yayınlamanın kendilerini sol veya ulusalcı yayınevi  haline getirmediğini söyleyen Okçu, yayın dünyasındaki bu değişimini şöyle yorumluyor: “Bugün yayınevleri yazarlarını katagorisindeki kalitesine göre tercih ediyor.”

Tabii bu tercihler yayınevinin kuruluş misyonunu göz ardı etmesini engellemiyor. Sol ve Marksist çizgiye yakın İletişim Yayınları’nın, milliyetçi Mümtaz’er Türköne’nin İslamcılık konulu doktora tezini basmış olması buna iyi bir örnek. İletişim edebi kitapların yanında ve belki de daha çoğunlukla akademik çalışmaları yayımlıyor. Ve Nazan Bekiroğlu, Mümtaz’er Türköne gibi isimlerin akademik çalışmalarını yayınlamasını Yrd. Doç. Dr. Erol Köroğlu, ideolojilerin çok etkili ve katı olduğu dönemlerde olsaydı yayınlamayacaklarını söylüyor ve ekliyor: “Solcu bir yayınevi propaganda düzeyinde ülkücü bir çalışmayı yayınlamaz ama ülkücü bir akademisyenin bilimsel değeri olan çalışmasını yayınlayabilir. Bu yayınevinin misyonunu zedelemez hatta belki de misyona destek olur.”

yayinevleri-otukenyayinevleri-kultur

Bugünün okuru daha uyanık ama kafası karışık
Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Köroğlu, bugünün okurunun daha uyanık ve kafası karışık bir kitle olduğunu söylüyor. Bunu gözlemleyen yayınevleri de yayınlarını ona göre şekillendiriyor. Köroğlu, “Yayınevlerinin kendi tarihleri içinde değişimleri olabilir. Mesela Timaş çok sağın içinde milliyetçi mukaddesatçı bir yayınevi. Son 10 yıl içinde daha popüler ve daha genel okura hitap edecek çalışmaları da yayınlamaya başladı. Ama hâlâ keskin ayrımlar devam ediyor. İdeolojik uyuşmalar var ama hâlâ yayınevlerinin kesin çizgileri de var. Edebiyatla ilgili önyargılar ve kalıplar, “O sağcıdır büyük yazardır, bu solcudur büyük yazardır” lafları hâlâ devam ediyor ve bu da en çok edebiyata zarar veriyor. Mehmet Akif Ersoy’la ilgili onun dini kimliği ötesinde edebiyatçılığıyla ilgilenmiş dünya standartlarında bir inceleme kaç tane var. Yayıncıya ve okura zarar veren bu mevcut kalıpların kırılmasından yayıncılar mükellef değil. Edebiyat eğitimi bunu çözebilir.” diyor. Hoca “tatsız-tuzsuz” dediği edebiyat eğitim anlayışının değişmesiyle edebiyata zarar veren kamplaşmaların biteceği kanısında.

İmajı bozmamak için yeni yayınevi kuruyorlar
Okurun yeni satın alma pratiklerini iyi okuyan ama geçmişten getirdiği misyonunu-imajını sarsmak istemeyen yayınevleri ideolojik kamplaşmaya bir çözüm bulmuş. Bu çözümü Osman Okçu şöyle anlatıyor: “Yayınevleri kuruluşundan bugüne kadar seçtikleri yazarlar ve yayınladıkları kitaplarla durdukları veya duracakları yeri belirleyebilir. Ancak bünyesinde çok farklı yazarları barındırmak isteyen ama bunu bir marka altında yapamayan yayın grupları farklı markalar oluşturabilirler. Piyasada bunun da örnekleri var.” Yani solcu yayınevi, kitapları çok satan sağcı bir yazarı transfer ederken onun için yeni bir yayınevi kuruyor. İdeoloji mühim ama yayınevlerinin de kâr etmesi gerekiyor. Köroğlu da yayıncıların artık kitaba bir proje olarak yaklaştığına dikkat çekiyor. Yani durum şudur: Pazarlama projesi olan kitap ve yazar, ideolojisi olan kitap ve yazara karşı. Yayınevleri ise çok satan yazardan ettiği kârı, ideolojisini destekleyen kitap ve yazarlara yatırıyor. Kendi payını ayırarak tabii. Yani durumu en iyi özetleyen Sezai Coşkun’un yukarıdaki tespiti: “Kültür endüstrisinin bir neticesi olarak para tüm kimlik algılarını ters yüz etti.”

Okur yayınevinin ideolojisine değil, saygınlığına bakıyor
Aslında Selim İleri, para kısmına şerh düşerek bu durumu olumlu buluyor. Şöyle ki; İleri’ye göre, ideolojik duvarların yıkılması okurun farklı görüşleri tanıması, yazarın farklı dünyaları anlaması demek oluyor. Bu da yayınevlerinin daha özgürlükçü olmasını sağlıyor. İleri, “Yayın dünyası eskiye oranla daha çok kitabın niteliği üzerinde duruyor. Böylelikle Marks’ın eseriyle sağdaki bir yazarın eserini aynı yayınevi yayımlayabiliyor. Ben bunun yayın dünyasına nitelik kattığı kanaatindeyim. Hâlâ yaftalayanlar var ve evet yazarların bir dünya görüşü vardır. Ama önemsenmesi gereken eserin niteliği.” İleri’ye göre artık okur yayınevinin ideolojisine değil saygınlığına, yayınlarının kalitesine bakıyor.

Yeni okur için yayınevleri ideolojinin değil Türkiye’nin yayınevi olmak zorunda

Kaynak Kültür Yayın Grubu Genel Müdür yardımcısı Ali Ayhan Çetintaş da İleri’yi destekler nitelikte konuşuyor. Bugünün okuyucusunu, ideoloji değil orjinal ve kaliteli içeriğin cezbettiğini söylüyor. Yayınevlerinin ve yazarların okuyucuya ulaşmak adına eser çeşitliliğinde sınırlarını zorladığın dikkat çeken Çetintaş, “Ayrılık sebebi olarak kurgulanan ideolojik tuzakların yerini seviyeli tartışmalarla birbirini anlama gayreti aldı. Yayınevleri bu gelişmeye ayak uydurarak ideolojinin değil, Türkiye’nin yayınevi olmaya gayret gösteriyor.” diyor. Çetintaş, dini yayınların tüm bu tartışmaların dışında kaldığını ve satışlarının hızla arttığını söylüyor.

Son sözü, amaçlarını “Değeri günden güne anlaşılıp artacak kalıcı kitaplar yayınlamak.” olarak açıklayan Ötüken Yayınları’nın editörü Cem Sökmen söylüyor, aslında yayınevleri ve imajları konusunu özetler nitelikteki şu cümleleriyle: “Bu yayıncılık anlayışı geçmişte ideolojik körlükle karşılaştı, bugün de kitabı metalaştıran/endüstriyelleştiren atmosferden ve zihniyetlerden uzak durarak kendi çizgisini koruma gayesini taşıyor.” Yani yeni soru-sorun şu: İdeoloji kalıbından çıkan yayınevleri, endüstrinin çarkından kurtulabilecek mi? g.baki@zaman.com.tr

images
En büyük yayıncı devlet ve ideolojik kamplaşmaya o sebep oluyor
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı ve şair Metin Celal, konuya farklı bir boyut katıyor; “Kitap kültürel, bilimsel ve siyasi varlığın taşıyıcısıdır. O nedenle kitapların, yazarların ve tabii yayınevlerinin ideolojik değerlendirmelerin dışında kalabilmesi mümkün görünmüyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yayıncılık birçok alanda olduğu gibi yayıncılık da devlet eliyle kurulup geliştirildi. (Halen Türkiye’nin en büyük yayınevi Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Türkiye’de üretilen kitapların %50’si bakanlıkça basılır ya da bastırılır.) Devlet kitaplar aracılığıyla kendi ideolojisini vatandaşa aktardı, bildirdi. Kitaplarla toplum mühendisliği yapıldı. Bunda başarılı olunduğu sanıldığı için 500 adet basılan bir şiir kitabının bile insanları etkileyeceğini, düşünce yapılarını değiştireceği sanıldı. Yazara, şaire, yayıncıya göz açtırılmadı.
Türkiye’nin yayıncılık tarihi aynı zamanda yayın yasaklamaları tarihidir. Devletin kitaplara siyasi bakışla yaklaşması ve kendi görüşü dışındaki (sağ, sol, İslami, Turancı) hiçbir görüşe izin vermemek istemesi kaçınılmaz olarak kültür hayatının saflaşmasına neden oldu. Bir yanda devletin milletvekilliği, büyükelçilik gibi görevlerle ödüllendirdiği yazarlar diğer yanda hapisle, sürgünle cezalandırılan yazarlar yer aldı. Bu saflaşma ister istemez yayın hayatına da yansıdı. Devletin gözünde sağcı, solcu, İslamcı diye sınıflandırılan yazarlar ve onların yayıncıları okur indinde de aynı şekilde değerlendirildi. Kim hangi görüşe yakınsa, sempati duyuyorsa o yayınevini izlemeye başladı.
60’ların sonu 70’lerin başında tüm Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de özgürlükçü akımlar güçlenip, siyaset sokakta yapılmaya başlayınca sadece yayınevleri değil kitapevleri bile sağcı, solcu diye ayrılmaya başladı. Dönüm noktası 1980’deki 12 Eylül Darbesi’dir. Darbe ertesinde siyasi formasyonlu yayınevleri ve yurt çapındaki birçok kitapevi kapandı. Yayıncılık hayatındaki bakış açıları da bu yıldan sonra değişmeye başladı. 80’lerde yeni kurulan ve bugün hemen hepsi Türkiye’nin önemli yayınevleri olan bu kuruluşların editörleri farklı bir yaklaşımla yayıncılık yaptılar. İyi, güzel, önemli kitapların izini sürdüler. Yayıncılığı ideolojik propagandanın bir parçası olarak değil geçinecekleri esas işleri olarak kabul ettiler. Büyük sermayenin yayıncılığa girmesi ile de siyasi tercihler iyice geriye düştü. Çünkü bir bankanın ya da yayın grubunun siyasi tercih yapması kolay değildir. Esas işindeki müşterilerini kaybedebilir. İstanbul Kitap Fuarları da bu gelişmede önemli bir rol oynadı. Farklı görüşlerin kavga dövüş etmeden aynı salonlarda yer alabileceği anlaşıldı, yaşandı. Zamanla bu anlayış kitapçılara da yansıdı. Kitapevi zincirleri, marketler her türden alıcıya hitap etmek durumunda oldukları için siyasi ayrım yapamaz, müşterisinin talep ettiğini yani çok satan kitabı raflarında bulundurmak zorundadır.
Çoksatan kitabın peşindeki gelgeç okurun dışında gerçek kitap okurunun yazar tercihi olduğu gibi yayınevi tercihleri de vardır. Kendine yakın hissettiği yayınevini sahiplenir onun çizgisini bozmamasını talep eder. Bu yakın hissetmede siyasi, dini duygular eskisi kadar ağır basmıyor artık okur iyi, kaliteli kitaplar talep ediyor. İyi çeviri, güzel sunum istiyor. Aynı fikirdeyim diye kötü kitaplar basan yayınevlerinin kitaplarını almıyor.
Türkiye yayıncılık birçok alandan daha da demokratik. Dünya’da yayınlanan hemen her türde ve renkte görüşün, anlayışın ürünlerini gecikmeden Türkçe’de okuyabiliyoruz. Aynı şekilde Türkiye’de ne kadar kültürel, bilimsel ve siyasi renk varsa yayıncılıkta da onların görüşlerini yansıtan kitaplar bulabiliyorsunuz. Güzel olan budur. Böyle devam edeceğini sadece gri bir anlayış yerine rengarenk bir bakış açısının yayıncılıkta süreceğini umut ediyorum.

Bu yazı 2013, dosya haber, GÜLİZAR BAKİ, HABERLERİM kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.