PARAYI DEPOYA GETİR!

“Beş bin lirayı bir çantaya koy, Ayazağa’daki depoya getir. Polise haber verirsen kız ölür.” Replik hemen hemen hepsinde aynıdır. Dizilerde, filmlerde mutlaka kötülerle iyiler, çoğunlukla geceleri, şehrin ücra köşelerinde terk edilmiş depolarda kozlarını paylaşır. Dikkatli gözler, buraların hep aynı yerler olduğunu anlar. Mesela Beykoz kundura fabrikası, Ayazağa’daki depolar, Çatalca’daki köyler…  18 OCAK 2014 ZAMAN

paradepooo

Dizidir, filmdir illa olacak. Kahramanımız yani iyi adam, kötü adamlarla şehrin ücra köşelerinde terk edilmiş bir fabrikada veya depoda kozlarını paylaşacak! Öyle sadece vurdulu kırdılı mafya filmlerinde değil, mahalle dizilerinde, gençlik aşk dizilerinde bile bu sahne mutlaka var. Bir de hapse girmeler… O, mevzumuz değil. Mevzu, gerçekten kötü adamlarla iyi adamlar geceleri şehrin karanlık dehlizlerindeki depolarda heyecanlı buluşmalar yapıyor mu?

Tenhalarda, polisin-jandarmanın çok dolaşmadığı yerlerde karanlık işler yaptıkları doğru. Prodüktör Özkan Koşar, “Senaristlerin hayal dünyasını yansıtıyoruz. Onlar da kötü olayların, şehrin dışında tenhalarda olduğunu varsayarak senaryoyu kaleme alıyor. Bizler de ona uygun mekân arıyoruz. Bu da İstanbul’da, genellikle de Beykoz, Tuzla ve Çatalca köyleri, ormanlık alanlar ve buralardaki terk edilmiş depo ve fabrikalar oluyor.” diyor.

UUUUk

Dizilerde de genellikle aynı mekânlar kullanılıyor. Dikkatli bir izleyiciyseniz, bir dizide gördüğünüz mekânı diğerinde de görünce tanırsınız. Nitekim mekân ayarlaması yapan prodüktörler âleminde kimsenin bilmediği bir depoyu, fabrikayı bulmak pek itibarlı bir iş. Mekânın namı kulaktan kulağa yayılır, zamanla burası bir film platosuna dönüşürmüş. Beykoz Kundura Fabrikası mesela. Burası adeta dizi cenneti. Fabrikada o kadar çok dizi ve film çekimi yapılıyor ki, burayı satın alan Yıldırım Holding, doğal film platosu olarak korumaya almış. Eskimiş görüntüsünde hiçbir değişiklik yapmıyor, hatta özellikle muhafaza ediyor ve dizi, film, klip, moda çekimlerine kiraya veriyor. İçeriye girmek yasak. Hangi dizi ekibinden izin alırsanız sizi sadece o dizinin setine götürüyorlar. Diğerlerini görmek, şöyle fabrikada gezeyim demek mümkün değil.

İçerik

Polise haber verirsen kız ölür!

Peki, dizi ve filmlerde kötülerle iyiler gerçek hayatta öyle olduğu için mi depolarda karşılaşıyor? Senarist Yiğit Güralp’a göre dış mihrakların işi! Daha doğrusu Amerikan sinemasının kült filmlerinden birinin etkisi. Şöyle açıklıyor: “5 bin lirayı bir çantaya koy, Ayazağa’daki terk edilmiş depoya getir. Polise haber verirsen kız ölür.” Bu eski Yeşilçam klişesini, Efe’ye (Kavak Yelleri) ve Bekir’e (Doludizgin Yıllar) makara bir diyalogda yazmıştım ve seyirci çok gülmüştü. Seyircinin güldüğü ama senaristlerin bugün halen kullandığı bu mekânların bilinçaltı tohumlarını eken filmlerin başını ise Clint Eastwood’un westernlerden şehir polisi rollerine geçiş yaptığı ‘Kirli Harry’ serisi çekiyor. 1970’lerin kült filmlerinden Kirli Harry serisinde, polisi gece yarısı telefonla buluşma mekânına çağıran bir kötü adam sekansı var. Telefondaki ses Harry’e ‘Araba kullanmadan, koşarak falanca benzinliğine git, 15 dakikan var, telefonuma yetiş, yoksa karışmam.’ der. Harry koşarak son anda telefona yetişir. Bu sefer telefondaki ses, ‘Falan köprüsünün yanı başındaki bir telefon kulübesine koşarak git, 20 dakikan var.’ der ve tüm gece Clint Eastwood’u izbe, terk edilmiş mekânlara arabasız koşturarak perişan eder.”

dirty-harry-clint-eastwood

Sarıyer’deki o eski depoda dayak yemeyen kötü adam kalmadı

‘Kirli Harry’ serisinin bu sahneleri öyle etkili olur ki, birçok kült filmde de benzer şeyler yaşanır. Polis Akademisi, Cehennem Silahı, Zor Ölüm serilerinde kötü adamlar kahramanı telefonla arayarak depodan depoya koşturur. Yiğit Güralp, buna dünyada kült bir filme selam gönderme ya da saygı duruşu denildiğini söylüyor: “Bizde bugün halen ‘saygı duruşu, uyarlama ve araklama’ arasındaki fark bilinmediği ve araklamalar uyarlama olarak anıldığı için, sahneleri aynen kopyala-yapıştır yapmaktan yani birebir araklamaktan yanayız. Tam da bu yüzden olsa gerek Cüneyt Arkın’ın bir filminde bu telefonla eski depo ve benzinliklere çağrılıp komiser Cüneyt Abi’yi koşturma sahnesi bire bir kullanıldı.

20-03-10

Cüneyt Arkın’ın 70’lerdeki Komiser Cemil’li, Komiser Şahin’li filmlerine bakarsak ‘Kirli Harry’ etkisini bire bir görebiliriz. Filmlerin tamamında hesaplaşmalar, fidye takasları, baskınlar hep metruk fabrika, terk edilmiş depo, şehir dışındaki çiftlik evi ya da Ayazağa’da benzin istasyonunda gerçekleşir. Ve bu artık kemikleşir, Sarıyer’deki eski çiftlik evi tüm esrar, eroin imalatının merkezi haline gelir. Kum, kireç, çimento, kereste deposunda dayak yiyip, enselenmeyen ya da tuğla fabrikasının fırınında yakılmayan kötü adam kalmaz.”

Belki birgün senaryolara renk gelir

Araklama düzeyindeki bu esinlenmelerin, dizi ve filmlerdeki tektipleşmenin bir diğer sebebi de ekonomik imkânlar. Yoksa James Bond filmlerindeki gibi iyi adam, kötü adamla şehrin göbeğinde, dükkânları, arabaları paramparça ederek, halkın gözü önünde de kozlarını paylaşabilirdi. Ama bunun için milyar dolarlar gerekirdi. Yiğit Güralp, şu meşhur Yeşilçam’ın kavşaklarda patinaj yaparak dönen araba takip sahnesinin 70’lerin tenha Ataköy ve Yeşilköy’ünde yapılmasını hatırlatıyor: “Hem tenha hem bol kavşaklı. Yeni bir yer aramaya ya da sıfırdan oluşturmaya ya vakit ya bütçe yoktur. Yani senarist araklamıyor ve bir lokma yaratıcılığı varsa da o hayal gücü yalnız kâğıt üzerinde kalır.”

Teknoloji ilerledi, üstelik sektörde dönen paraların miktarı da arttı ama bugün halen yerli diziler referansını bir ekibin ayda 90 dakikalık 4-5 film çektiği Yeşilçam’dan alıyor. Güralp’a göre o yılların filmleriyle bilinçaltına ekilmiş tohumlar bugün haftada 90 sayfa yazılan senaryolarda yeşeriyor. Yani öyle gelmiş, öyle de gidiyor. Güralp, bu durumdan seyircinin de memnun olduğunu düşünüyor: “Kırk yılın başı senarist yaratıcı bir mekân yazmış olsa bile, prodüksiyon amiri o mekân yerine ‘başımıza şimdi iş çıkarma’  der gibi yönetmene eski bir depo ya da fabrika bulup getiriyor. Biraz alışkanlık, biraz tembellik, çokça da 70’ler Hollywood etkisi. Kim bilir, belki Hollywood yerine Uzakdoğu’dan etkilenmiş olsak John Woo gibi tüm hesaplaşma ve kapışma sahneleri kiliselerde ya da limanlardaki rengarenk yük konteynırlarının arasında geçerdi. Ne bileyim renk olurdu.”

Bu yazı 2014, HABERLERİM, popüler kültür kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.