RÜSTEM PAŞA’NIN GİZEMLİ VE GÖRKEMLİ CAMİİ

Rustempasa Camii

Osmanlı sicillerinde hakkında şöyle yazılıydı: Zengin, tedbirli, akıllı. Adını taşıyan cami için de bu söylenebilir. Tarihi camiler içinde farklı bir mimari yapısı var. Mimar Sinan’ın muhteşem çözümlerinden biri. Çünkü ticaret merkezi olan bu bölgeye cami yapılması doğru değildir. Fakat kudretli Rüstem Paşa ısrar edince Sinan, camiyi yukarı kaldırmış. Altına dükkan yapmış. Rasyonel, faydacı bir yaklaşım. Böylelikle ticari hayat aynı seyrinde devam ederken, cami hem bölge esnafını hem de müşterilerini huzura, ibadete davet etmiş. ZAMAN 14 MART 2014

Rustem Pasa Cami

Bugün, alt katındaki restoranın tıklım tıklım dolu masaları arasında duvarın içine doğru dönerek tırmanan karanlık merdivenlerin nasıl bir yere çıktığını bilmiyorsanız, hayal edemezsiniz. Hele de hayatın cıvıl cıvıl aktığı Sepetçiler Çarşısı’nın hengamesini geriye bırakıp dar ve karanlık merdivenlerden tırmanırken korkarsınız. Birkaç adım sonra korkunuzun yerini şok alır. Küçük avlusunda şaşkın şaşkın, mavi çinilerle süslü duvarları izleyen turistlerin arasına katılırsınız. Caminin güzelliğini, ihtişamını izlemekten içeriye giremezsiniz bir süre. Sonra ya Bismillah…

Rustem Pasa Cami

Rüstem Paşa Camii, Osmanlı çiniciliğinin zirve eserleriyle dolu. Mimar Sinan uzmanı Prof. Dr. Suphi Saatçi, minberdeki çinileri gösterip, “Çini olmaktan çıkmış bir pano bu.” diyor. Sonra çinilerdeki kırmızı renge dikkat çekiyor: “Dokunursanız kabarık olduğunu görürsünüz. Bugün rengini tutturamadığımız gibi böyle nasıl kabarık yapılabildiği de halen çözülmüş değil. Ustaları sırlarıyla birlikte gitmiş. Düz yapıyor, fırında pişince kabarıyor. Bir şey var içinde, ne olduğunu kimse bilmiyor. Tahlil bile yapmışlar ama kimse çözememiş. 500 sene öncesinin çinileri bunlar…”

Rustempasa Camii

Pencere kenarları bile çiniden

Caminin neredeyse her yeri çiniden. Suphi hoca gülümsüyor: “Duymuşsunuzdur dedikoduları. Derler ki Rüstem Paşa bayağı cimriymiş. Sinan da o yüzden caminin her yerine çini yaptırmış. En iyisinden. Ama Rüstem Paşa da sakınmamış, Mimar Sinan masraf çıkardıkça o da ödemiş.” Caminin dış cephesinde pencere kenarlarındaki çerçeveler bile çiniden. Hoca bu dedikodulara pek itibar etmiyor, “Caminin tanınmasına sebep oluyor. Ama asıl Mimar Sinan’ın burayı bir heykel yapar gibi ustalıkla inşa etmesine dikkat çekmek gerekir.” diyor. “Mesela caminin kubbesi. Selimiye’nin ön çalışması gibi olmuş.” diyor Saatçi: “Sekiz ayağa dayalı bir kubbe var. Dört fil ayağını görebiliyoruz, diğer dördünü duvarın içine gömmüş. Kubbeyi sekizgen üzerine oturtmuş. Kubbe kare mekanı kapatırken köşeler açık kalır, onları da tromp dediğimiz dört yarım kubbemsi ile çözmüş. Diğerlerini açmış iç mekana ışık almış. Onların arasındaki boşluğu da pandandif dediğimiz üçgenlerle çözmüş, oraları da çini kaplamış. Osmanlı’nın en çok çini kullanılan yapısı, adeta bir çini müzesi burası.”

Hocanın anlattıkları akla buradan da çini çalınmış mı sorusunu getiriyor. ‘Rüstem Paşa şansı’, çalınmamış! Ticaret merkezinde olması, göz önünde bulunması, Batılı koleksiyonerlerin her bir karesi on bin dolarlar edecek olan çinileri çalmasını engellemiş.

rustem pasa camii

Caminin teras gibi olan küçük avlusuna çıkınca hoca heyecanla Sinan’ın böylesine küçük bir mekânda ne kadar incelikli ustalık gösterdiğini anlatıyor. Sonra ana giriş kapısının sağında kalan bir çiniye dikkat çekiyor. Kâbe minyatürü olan çini 1050’li yıllara ait, “Çok önemli ve güzel bir sanat eseridir.” diyor. O muhteşem çiniden üç beş metre ötede ise yakın zamanda restorasyon sırasında yapılan ucubeliği gösteriyor. Kırılmış çinilerin yerine gelişigüzel (Allah’tan imitasyon değil orijinal) farklı desenlerde renklerde, parçalanmış çinileri yapıştırmışlar. Duvardaki karmaşa yaşadığımız estetik karmaşayı temsil ediyor sanki.

Sonra turistler için çini desenli çantalar, kartpostallar, buzdolabı süsleri satılan köşeden, aşağıya, çarşıya doğru bakıyoruz. Dar bir sokak. Seyyar satıcılar ürünlerini dizmiş duvar dibine. Yoldan gelip geçenler… Saatçi anlatıyor; “İşte burası camilerden çalınan ayakkabıların satıldığı sokak. Ayakkabınız kaybolduysa buradan üç beş liraya geri alabilirsiniz.” Sonra dar merdivenlerden inip, kalabalığın içinde kayboluyoruz. Akıllı, zengin ve tedbirli Rüstem Paşa Camii’ni ardımızda bırakarak.

rustem pasa camii

Ballıysa biti bile…

Türkiye’nin en ünlü rehberlerinden Saffet Emre Tonguç, Rüstem Paşa Camii için, “Güzellikten başınız dönecek, hazırlıklı olun.” diyor. İznik çini sanatının doruklarında olduğu dönemlere ait örnekler tek tek, motif motif incelemeyi hak ediyor çünkü. Caminin her yerinde sayısız çeşitte motif var ama Tonguç, lalelere özel ilgi göstermenizi tavsiye ediyor. Mermer mihrapta kullanılan vazodaki çiçekleri anlatan çini motifleri dönemin en moda süsleme şekliymiş. Tonguç, Rüstem Paşa, için şunları anlatıyor: “Hırvat asıllı paşa 1500 yılında doğmuş. Enderun’da yetişmiş. Mihrimah Sultan ile evlenmiş. Şehzade Mustafa’nın ölümünden sonra yeniçerilerin pek sevmediği Rüstem Paşa sadrazamlıktan alınmış. Fakat eşinin desteğiyle 1555 yılında tekrar sadrazam olmuş. 1561 yılında da vefat etmiş. Rüşvet ve adam kayırmanın onun döneminde devlet içinde yaygınlaştığı söylenilir.” Rüstem Paşa için dilden dile dolaşan en çarpıcı dedikodu “ballı bit” hikâyesi. Kanuni, kızı Mihrimah’ı Rüstem’le evlendirmeye karar verir. Ancak Paşa’nın cüzzamlı olduğu dedikodusu yayılır. Diyarbakır beylerbeyi olan Paşa’yı muayene etmek için giden saray doktoru Paşa’nın kaftanında  bir bit bulur. Cüzzamlılarda bit olmayacağı için, bit delil olarak kabul edilir ve Mihrimah ile evlendirilir. Hikâye doğru mu değil mi çok net değil ama bu olayı anlattığı söylenen şiir kaynaklarda geçiyor: “Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar. / Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar.” Yani ballı adamın üzerinde bit çıksa işe yarar. Bu yüzden Rüstem Paşa’ya kimi tarihçiler “Kehle-i İkbal/ İkbal Biti” dermiş.

Bu yazı 2014, HABERLERİM kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.