DELİ DEYİP GEÇMEYİN!

ik

Geçtiğimiz haftalarda gazetelere Mardin’den yansıyan küçük bir haberdi. Derik ilçesinde akıl hastası vatandaşın cenaze törenine binlerce insan katıldı. 81 yaşındaki Hatip Önen’in ilçede heykeli de var. Bu kimsesiz delinin cenazesine niye on binler katıldı? ZAMAN 21 MART 2014

hatiponen

Mardin Derik’te epey meşhur olan Hatip Önen’in nam-ı diğer Hato’nun, 15 yıl önce vefat eden abisi, kendisi gibi zihinsel engelliydi. Derik ilçe meydanında abi kardeşin heykelleri var. Küfretmediği, peşinde kovalamadığı kimse kalmamış. Esprileri dilden dile dolaşıyor, videoları sosyal medyada izleniyor. Evinde çıkan yangınla vefat eden Hato’nun cenazesine binlerce insan katıldı. Cenaze sırasında ilçe esnafı kepenk kapadı.

Yoğun gündemin gerisinde kalan bu vaka, değişen toplum dinamiklerinden biriydi, belki de son iziydi. Henüz bu kadar modern olmadığı dönemlerde toplum, delilerine böyle sahip çıkardı. Daha doğrusu deliler hastanelerde veya ev hapsinde değil, sokaklarda olurdu. Bulunduğu mahalle, belde, ilçenin sakinleri ona sahip çıkardı. Büyük hoşgörüyle bakar, geçimlerini ve bakımlarını üstlenirlerdi. Deli veya zihinsel engelli değil mecnun, iyi saatte olsunların ziyaret ettiği kişi, veli zat diye bilinir, söylenirdi. Eski İstanbul’un Delileri adında bir inceleme kitabı yazan tarihçi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Selim Karakışla, “İyi sıhhatte olsunlar’a karışmış olduklarını düşündükleri bu kişilerin sözl ve tavırlarına kerametler aramak, çeşitli dinlere mensup bütün İstanbullular arasında oldukça yaygın görülen davranışlardandı.” diyor.

PAZAROLA HASAN BEY

Pazarola, Hasan Bey!

Eski toplumlar, delileri soyutlamadığı, zarar vermediği meczuplardan medet bile ummuş. Hallerinde, sözlerinde keramet arar, veli zat bildikleri delilerin gönlünü hoş tutarak hayır dua ettirirlermiş. Hakkında kitaplar yazılan şanlı deliler var, Pazarola Hasan Bey gibi. Belki de delilerin en meşhuru… Uğruna gazetelerde makaleler yayımlanmış, tiyatro oyunları yapılmış, pek sevilen makbul bir meczupmuş. Esnaf onun ‘pazarola’ selamının bereket getirdiğine inanır, kahve içirmeden göndermek istemezmiş. Hasan Bey ise herkesin davetine icabet etmezmiş. Pazarola Hasan Bey’in Devlet-i Âliye’nin başkentinde payitahtta olması, imparatorluğun ekonomisinin can damarı Eminönü’nde yaşaması ününün en büyük etkisi. Ama tarihin tozlu rafları karıştırılsa Anadolu’da Mardin Derikli Hato gibi meşhur çok deli bulunabilir. Onları meşhur eden toplumda gördükleri hüsnü kabul.

TOPTAŞI BİMARHANESİ

Deliler neden hastanelerde?

Delilik, Siyaset ve Toplum; Toptaşı Bimarhanesi kitabının yazarı Fatih Artvinli, genel olarak Müslüman toplumlarda ve Osmanlı’da delilerin gündelik hayatta diğer insanlarla iç içe yaşam sürdüklerini, sosyal alanda dışlanmadıklarını söylüyor. Delilerin toplum hayatındaki bu yeri Hz. Peygamber’in (sas) hadislerine göre şekillenmiş. Tabii her aklını yitiren veli mertebesine çıkarılmıyormuş. Toplumsal yaşamda zararsız olanlara bu muamele yapılıyormuş. Şiddete eğilimli ve düzeni bozacak derecede etkili olanlara muamele başka olurmuş.

Bugünün, bırakın mahallesindeki deliye tahammül etmeyi kendi yaşlı anne babasına ve hatta evladına, kendine bile tahammül edemeyen bireyleri için uzak bir kavram ama eski toplumlar zihinsel ve bedensel engelli vatandaşları sosyal hayatın içinde tutuyor, gündüz bakımını üstleniyordu.

fatih_artvinli_14

19. yüzyıl tımarhaneler çağı!

Acıbadem Üniversitesi’nden Fatih Artvinli’nin İstanbul’daki bir akıl hastanesi üzerine yaptığı akademik çalışması ilginç bir veri sunuyor. Akıl hastanesi sayısında 19. yüzyılda dünya genelinde adeta bir patlama yaşanmış. Osmanlı’da ise bu süreçten sonra toplumun akıl hastalarıyla ilişkisi değişmeye başlamış.

Fatih Artvinli, 19. yy’ın, ‘tımarhaneler çağı’ olarak adlandırılmasına sebep olacak kadar çok akıl hastanesinin açılmasının epey sebebi olduğunu söylüyor. Hatta bu konuda tarihçiler arasında anlaşmazlık da varmış. Modernleşmenin neden olduğu akıl hastalıklarındaki bir artış mı, yoksa zararlı davranışlar karşısında daha hoşgörüsüz hale gelen devletlerin bir işi miydi? Doktorların giderek gelişen profesyonel güçleriyle ilgili olabilir miydi? Nüfusun artması; ailelerin akıl hastalarına değişen yaklaşımı, insanlar artık bimarhaneyi (akıl hastanesi) uzak, acımasız, merhametsiz bir yer olarak düşünmemesi, ailelerin başa çıkması zor ve yorucu olan hastaların bakımı konusunda daha az sorumluluk duymaya başlaması dile getirilen diğer sebepler. Artvinli; “Şehirleşme yani tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş de aile desteğini zayıflatmış olabilir.” diyor.

Mardinli Hatip ve Ramazan Önen kardeşler, Derik ilçesinin meşhurları arasında. İlçeye, bölge halkının isteğiyle heykelleri yapılmış. Hato’nun  kendi heykelini ilk gördüğünde yorumu “Benim mezarımı kim dikti buraya?” olmuş.

Mardinli Hatip ve Ramazan Önen kardeşler, Derik ilçesinin meşhurları arasında. İlçeye, bölge halkının isteğiyle heykelleri yapılmış. Hato’nun kendi heykelini ilk gördüğünde yorumu “Benim mezarımı kim dikti buraya?” olmuş.

Bugün gelinen nokta sokakta, mahallede yani günlük hayatın içinde akıl hastaları yok. Olanlara da hiç hoşgörüyle bakmıyoruz, bakamıyoruz. Mardinli Hatip Önen, belki de son nesil meczuplardan.

İçerik

İSTANBUL’UN KOCA KAFALILARI

Koca kafalı Pazarola Hasan Bey, 1927’li yıllarda tahmini 45 yaşındayken vefat etmiş. Unkapanı’nda cumbalı bir ahşap evde doğmuş ve yaşamış. Dönemin meşhur simalarındanmış. Şanı, ecnebi memleketlere kadar yayılmış. 1925 tarihli Haftalık Mecmua’da şöyle yazar: “Körler memleketinde şaşılar hükümdar olduğu gibi, Hasan bey de bu memlekette birçok meşhur simalardan daha ziyade ma’ruf ve mu’teber (tanınır ve itibar görürdü)” Hasan Bey’in annesi onu doğurduktan iki ay sonra ölmüş. Bebeğin kafası anormal derecede büyükmüş. Babası 10 yıl sonra, Hasan Bey’in vefat eden dayısının eşiyle evlenmiş. Anne bildiği bu ihtiyar kadın bir türlü onun kocaman başına fes bulamamış. Fesin boşta bıraktığı yere üstünde Maşallah Hasan Bey yazılı bir bez sarmış. İşte kocaman kafası, küçük gözleri ve başındaki bu bez, her gördüğüne ‘Pazar ola’ diye dua eden Hasan Bey’in simgesi olmuş. Edebiyatçı İbrahim Alaaddin Gövsa, bu meşhur meczup için; “Pazarola Hasan Bey memlekette ün salmış aptalların, cezbeleri keramet sanılan divanelerin sonuncusudur.” der. Ressam Melik Aksel ise; “Hasan Bey’e göre her gün düğün bayramdır: Bir iş yapmaz, fakat iş yapanlara daima gayret verirdi. Onun yüzünde istek dilek diye bir şey yoktur, tasa nedir bilmez. Rüzgâra tutulmuş bir yaprak gibi aklının estiği tarafa döner giderdi. Onun her geçtiği yerde düğün bayram var sanılır, hiçbir yerde yalnız kalmaz, görünmediği zaman aranır, kapısı durmadan çalınırdı. Bu adam, her şeyin anahtarı olan akla sahip mi, değil mi idi?” diyor.

HATO AŞİRET

Hato aşiret mensubu bile değildi

Delilerin sahiplenilmesi ve onlara hoşgörüyle hatta biraz da veli zat gibi bakılmasının temelinde İslami hassasiyet var. Hz. Peygamber’in döneminde yaşayan bir zihinsel engelli sahabenin, Hz. Nuayman’ın etkisi büyük. Hz. Nuayman ile ilgili bir kitap kaleme alan Prof. Dr. Ali Seyyar anlatıyor: “Sergilediği hemen bütün tutum ve davranışlara genel ahlâk kriterleri açısından bakıldığında çok tuhaf, anormal ve zarar vericidir. Buna rağmen Peygamberimiz hiçbir surette ona ciddi anlamda bir ceza vermediği gibi azarlamamış da. İslâm âlimleri, sahabi olduğu için, Hz. Nuayman’ın hareketlerini şaka olarak değerlendirmiş. Halifeler de zihinsel engellileri Peygamberimiz’in sosyal sünnetine uyarak hep korumuşlardır. Mardin Derikli Hato, herhangi bir aşirete bağlı değildi ve buna rağmen sosyal çevresi tarafından sevilmesinin ve korunmasının sebeplerinin başında modernitenin ‘zihinsel engelli’ veya ‘ruhsal özürlü’ gibi seküler kavram dünyasından farklı olarak kendisinin toplum tarafından meczup olarak görülmesidir. Dinî geleneklerin ve örfün halen hâkim olduğu kırsal bölgelerde meczup olan bir kişiye, ‘delidir ne yaparsa yeridir’ deyimi bağlamında hoşgörülü bir yaklaşım sergilenir.”

 

kemal-sayar

Üçüncü dünya ülkelerinde şizofreni neden az?

Prof. Dr. Kemal Sayar: Geleneksel toplumda ‘deli’ toplumun dışına atılmaz, cezbeye kapılmış, Tanrı aşkı ile büyülenmiş ‘meczup’ kişi olarak isimlendirilir ve hatta toplum içinde ayrıcalıklı bir yere oturtulurdu. Mahallenin delileri sevilirdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir şizofreni çalışması üçüncü dünyada şizofreni gidişinin çok daha iyi olduğunu gösterdi. Bunun nedeni bu insanların daha geleneksel toplumlarda aileden ve toplumdan dışlanmaması idi. Aklın sınırları muğlaktır ve kadim bilgelik salt aklı putlaştırmaz, aklın zaaflarını kabullenir. Mevlana’da aşkı akla galip getiren sayısız dize vardır. Meczupluğu aşk hali ile ilişkilendirmekle geleneksel bilgelik ona ayrı bir statü verir ve ‘deli’nin horlanmasını önler. Bizim toplumumuzda bu anlayış saflığı küresel kültür tarafında bozulmamış yerlerde devam edebilmektedir.

Bu yazı 2014, dosya haber, gezi-tarih-kültür, HABERLERİM kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.