Para ve güç insanı değiştirir mi? Son aylarda çok kimse sormuştur bu soruyu. Amerikalı bilim adamları ise sadece sormuyor, yıllardır yaptıkları deneylerle cevabını da arıyor. Neticesi: Evet maddî gelirin artması ve güç insanı daha az merhametli ve vicdanlı yapıyor. Ve de acımasız… 21 EYLÜL 2014 ZAMAN
Para insanı değiştirir. Bunu herkes söyler. Ama Amerikalı sosyal psikolog Paul Piff, yaptığı araştırmayla ispat ediyor. Aslında basit bir deney yapıyor Piff. Bildiğimiz monopoli oyununu 100 kişiye oynatıyor. Monopoli, zarla oynanan bir zenginlik, ticaret oyunu. Zar atıp çıkan sayı kadar ilerliyor, yolunuzun üzerinde kâra veya zarara uğruyorsunuz, mal alıp, ticaret yapıyorsunuz. Piff, bu oyunun kurallarında biraz değişiklik yapmış. Kazananın kazancını hep iki kat saymış. Neticede taraflar zarı ilk kez attıklarında en yüksek çıkan, bire iki kazandığı için rakibini açık ara yener olmuş. Sonuç? Deney odasına eşit şartlarda giren iki arkadaştan daima kazananın hali tavrı değişiyor. Hatta rakibi kendisine göre fakirleştikçe söz ve tavırlarıyla onu aşağılamaya bile başlıyor. Kazandıkça yani zenginleştikçe abartılı hareketler yapıyor. Oyun içinde zar atışı, ilerleyişi bile değişiyor. Piff’in dikkat çektiği detay ise bu kişilerin oyun sırasında masa üzerindeki çerezleri almak için yaptığı hamlelerdeki abartılı davranışı ve hoyratlığı. Kesinlikle oyun başındaki gibi yemiyor Oyun bile olsa başarı ve de para onu çok değiştirmiştir.
Piff’in bu konuda yaptığı 5 ayrı araştırmaya dair yayımladığı makalede üst-ekonomik sınıftaki insanların zenginliği, başarıyı hak ettiklerine inançları, alt-ekonomik düzeydeki kişilere göre daha fazla. Nitekim bahsi geçen deneyde ayrıcalıklı oyuncular oyundaki başarılarının kendisine ait olduğunu söylüyor. Yani kuralların lehlerine değiştirilmesinin etkisini ve şansı kabul etmiyor. İyi strateji izledikleri için, isabetli kararlar verdikleri için başarılı olduklarına inanıyor.
Paranın insanların davranışlarını değiştirip değiştirmediği, siyasi görüşlerini nasıl etkilediği son yıllarda birçok sosyal bilimcinin araştırma konusu oldu. Çok sayıda deney ve gözlem yapıldı. Bu konuda özellikle Amerika’da yapılan onlarca araştırmanın neticesi, maddi varlıkları arttıkça, refaha ulaştıkça insanlar daha bencil, vurdumduymaz, merhamet ve empati yoksunu oluğu yönünde. Araştırmacılar ebette ki bu sonuçları genele yaymak doğru olmaz diye şerh düşüyor. “Din, kültür, sosyal çevre, kişisel özellikler de baz alınmalı.” diyor. Fakat Piff’in yaptığı bir başka deneyde deneklere hem son model bir otomobil hem de eski model bir otomobil kullandırılıyor. Sonuçta lüks arabayı kullanan trafik kurallarını daha çok ihlal ediyor. Yani arabanın fiyatı arttıkça insanların kural ihlali yapma ihtimali de artıyor.
Artık komşu komşunun külüne muhtaç değil, hele zenginse hiç değil!
Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nden Dacher Keltner, maddi kazanımları arttıkça insanların davranışlarının değişmesini farklı bir şekilde yorumluyor. Gelir düzeyleri düşük insanlar yaşamak için başka insanlarla iletişim kurmaya muhtaçtırlar. Bu da onların sosyalleşmesini, empati kurmasını, merhamet duymasını sağlıyor. Çevresindeki insanların duygularına daha duyarlı olmak zorunda kalıyor. Parası olanın ise çevresindekiler için duyarlı olmasına gerek yok. Her işini parayla halledebilir, parayla aldığı teknolojiyle hayatı kolaylaşır.
Kaltner yaptığı deneylerden birinde ilginç bir sonuca ulaşıyor. Gönüllü denekleri birbirleriyle tanıştırmış. Gözlemciler huzurunda. Sonuçta üst gelir grubundakiler bir yabancıyla tanışırken soğuk ve mesafeli dururken, onlara göre daha alt gelir grubunda olanlar çok daha sıcak ve cana yakın olmuşlar. Tabii burada akademisyenler deneklerin kişisel özelliklerini göz ardı etmemek gerektiğini de vurgulamadan geçmiyor. Ama benzer davranışları ölçmek için yapılan birçok deneyde sonuç aynı olmuş. Üst gelir grubundakiler alt gelir grubundakilere göre daha az duygusal.
Kaltner’in deneylerinden edindiği enteresan bulgu ise şu; insanlar bulundukları ortamda kendilerini daha düşük konumda hissediyorsa, diğerlerine karşı daha anlayışlı ve duyarlı oluyor. Ekonomik ve sosyal statü olarak kendini üstte görenler ise kendisinden aşağıdakilere göre daha cimri oluyor. Alt gruptakiler daha özverili tavır sergiliyorken üstelik. Keltner’in Yrd. Doç. Dr. Mchael W. Kraus ile birlikte yaptığı deneylerde ulaştığı diğer bulguysa zenginlerin özveriye yanaşmadığı olmuş. Yani başkalarının çıkarlarını korumak için kendi çıkarlarını göz ardı etmiyorlarmış. Zenginlerin herhangi bir ödülün söz konusu olduğu yarışlarda, kazanma için kuraldışı yöntemlere başvurdukları ortaya çıkmış.
Zenginim, duyarsızım
Stanford Üniversitesi’nde kültürel psikoloji alanında araştırmalar yapan davranış bilimleri profesörü Hazel Markus, insanların sosyal ve mali başarılarının onları çevrelerinde olup bitenlere karşı daha duyarsız kıldığını ortaya çıkarmış.
Bu araştırmacılardan Paul Piff’in çalışmasını makalesine konu edinen Prof. Dr. Acar Baltaş, farklı bir boyuttan değerlendiriyor elde edilen sonuçları: “Bu bulgular sadece varlıklı insanların yalan söylediği ve ahlak dışı davranışlar sergiledikleri anlamına gelmez. Bütün insanlar günlük hayatlarında birbirleriyle çelişen duygularla mücadele etmek zorunda kalır. İnsanların büyük çoğunluğu hem aynaya bakarak kendisini saygıdeğer bir insan olarak görmek hem de durumun kendisine sunduğu imkânlardan yararlanmak eğilimindedir. Çünkü her insan toplum hiyerarşisinde öne çıkmak ister bunun sonucu olarak kendi çıkarını diğer insanların çıkarının önüne koymak isteyebilir. Ancak bugün dünyada gelişmiş ülkelerde bile, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek büyümektedir. Bu durum sadece varlığın giderek daha büyük ölçüde bir grup seçkinin elinde toplandığını göstermez, aynı zamanda toplum içinde sosyal adaletin sağlanmasının giderek imkansız hale geldiğini ortaya koyar. Ekonomik eşitsizlik toplumsal gelir dağılım hiyerarşisinde sadece en alt gelir grubunda yer alanlar değil, aynı zamanda yüksek gelir grubunda yer alanlar için de olumsuz sonuçlar doğurma potansiyelindedir.”
İpek Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zafer Akın kapitalist sistemin tamamlayıcı ve destekleyici ayaklarının demokrasi ve özgürlükler olduğunu vurgulayarak diyor ki: “Dolayısıyla destekleyici ayaklar sağlamlaşmadan ve içselleştirilmeden kapitalist yapı kurulmaya çalışıldığında ortaya bir ucube çıkıyor ve bu hem sosyal katmanlar arasındaki uçurumu olabileceğinden fazla tetikliyor hem de sistem içerisindeki keyfilikleri artırıyor.”
Sorun ahbap-çavuş kapitalizmi
Her zengin olanın süreçte bencilleşmesinin gerekmediğini söyleyen Zafer Akın, Crony kapitalizmin yani yukarıda bahsettiği saç ayaklarının oturmadığı ahbap-cavuş kapitalizminin görüldüğü yerlerde (Rusya, Doğu Avrupa ülkeleri ve maalesef Türkiye) hırsın, antisosyal davranışın, empatinin azlığının ve insanın acımasız tarafının ortaya çıkışının tetiklenmesi daha kolay. Akın, burada bir parantez açıyor ve şunları hatırlatıyor: “Bu, kapitalist sistemden bağımsız bir sorun ama son iki-üç yüzyıl için dediklerimiz geçerli. Öncesinde farklı bir sistem ve güç odakları mevcuttu ve aynı sorunlar yine vardı.” Akın, zenginliğin insan davranışlarını ve psikolojisini nasıl etkilediğine dair yapılan akademik çalışmalara atıfta bulunarak, bu araştırmaların zenginlerin daha az yardımsever olduğu genel gözlemini doğruladığını söylüyor. Başkaları hakkında görüş oluştururken önyargılarına göre daha fazla hareket etme eğilimleri olduğunu da. Bu sadece üst gelir grupları için değil güç sahipleri için de geçerli ve sosyal ilişkileri de zayıflıyor bu insanların. Akın, tüm bunların daha çok hukuk sisteminin ve modern sosyal normların belirgin ve yapısal şekilde oturmadığı ülkelerde olduğunu söylüyor.
İyi de işçiler neden öldü?
Türkiye’de ise ilginç bir zenginlik tecrübesi yaşanıyor. Cumhuriyet elitleri tarafından hep dışlanan ve devlet imkânlarından faydalandırılmayan insanlar bugün ise bu anlamda pozitif ayrımcılık yaşıyor. Ve enteresandır belki de gençliğinde inşaat işçisi olan, o değil se bile babası inşaatlarda çalışan bu kimselerin bugün inşaatlarında onlarca işçi uygunsuz çalışma şartları yüzünden ölüyor. Soma madeninde düşük ücretle, insanî olmayan şartlarda çalıştırılan 301 madencinin iş kazası sebebiyle ölümü, bir zamanlar onlar gibi işçi olan, sonradan zenginleşen ve güce kavuşanlar tarafından “olağan” diye değerlendiriliyor. Daha geçen haftalarda elim bir asansör kazasıyla ölen işçiler için şirketin muhafazakar patronu da “olağan” demişti. Geçen yıllarda AVM inşaatında çalışan işçiler çadırlarında ısınmak için yaktıkları elektrikli ısıtıcılar yüzünden yanarak can vermişti. Bir zamanlar onlar gibi işçi olan patronlarının, çalışanlarının imkanlarını düzeltmek, maaşlarını zamanında vermek gibi vicdanlı hatta profesyonel gereklilikleri bile yerine getirmedikleri ortaya çıktı. Peki bu insanlar niye böyle davranıyor? Galiba sorunun cevabı yukarıdaki araştırmaların sonuçlarında gizli. Amerika’da yapılan bu araştırmalar, filmlere konu olan maddi refahı arttıkça merhamet, vicdan, ahlak gibi insani erdemlerini kaybeden insanların yani acımasız kapitalizmin prototiplerinin topluma yayılmasının bir sonucu. Kim bilir belki ileriki yıllarda Türkiyeli bilim adamları da böylesi araştırmalar yapar.