Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların, özel hayata zarar verdiği ve mahremiyet duygusunu erozyona uğrattığı bilinen bir gerçek. Peki, anne-babaların buna önayak olabileceği aklınıza gelir miydi? Uzmanlar, çocuklarının her anını internette paylaşan ebeveynlerin, onlara bilmeden büyük kötülük yaptığını söylüyor. Yüzlerce resmi internette dolaşan bir çocuğun, ileride teşhiri normal kabul edeceğinden ve hayatının ne kadarının özel olduğunu ayıramayacağından endişe ediliyor. Ailelerin, ileride çocuklarının bilinmesinden memnun olmayacağı şeyleri internete vermeleri de başka bir hata. Hali hazırda bu sorunun yaşandığı Avrupa’da, çocukların mahremiyet duygusunu anlatan kamu spotları çekiliyor. 30 KASIM 2013 ZAMAN
Çocuklar için özel hayat kavramı, yenidünya toplumlarının tartıştığı bir sorun. Yeni nesil, hayatının ne kadarı özel bilmiyor. Bunun sebebi de sosyal medya. Peki, ailelerin henüz birey sayılmayan bebeklerinin özel fotoğraflarını, görüntülerini sosyal medyadan herkesin göreceği şekilde paylaşması ne kadar doğru? CUMAERTESİ EKİ
Özel hayatınıza dair bir sırrınızı kâğıda yazar, onu da boynunuza asar ve şehrin caddelerinde dolaşır mısınız? Bu soru soruluyor ilkokul öğrencilerine İngiltere’de. Çocuklar gülüyorlar önce, “O kadar da aptal değiliz.” diyorlar. Sonra 10 yaşında bir kız çocuğu evinin kapısını açıyor, kocaman bir fotoğrafını, yatağının üzerinde pijamalarıyla çekilmiş, bahçesine asıyor. Fotoğrafın yanında sevdiği şeyler ve birkaç sırrı yazılı. Kapıyı açık bırakıp odasına gidiyor. Duvarlarda kendi fotoğrafları… İngiltere’de 8-10 yaş grubu çocuklarına ‘özel hayat gizliliği’ eğitimi vermek amacıyla hazırlanmış bir video bu. Gerçek hikâyeden yola çıkılarak hazırlanan videoda kızımız odasında kitap okurken, okul arkadaşları bu fotoğraflarını birbirine gösteriyor, aralarında gülüşüyor. Sonra bir adam geliyor, fotoğrafa bakıyor, açık kapıdan içeri giriyor, küçük kızın duvarlardaki fotoğraflarından birini çantasına koyuyor, onunla sohbet ediyor. Kızımız pek yüz vermiyor ama adam hiç de hoş olmayan gözlerle kızı ve odasını, duvardaki fotoğraflarını inceleyip gidiyor. Filmin mesajı şu: Çocuklar ‘aptalca’ dedikleri fiili sanal âlemde yapıyor, fakat farkında değiller. Yani sosyalleşmek için paylaştığınız özel fotoğraflarınız, arkadaşlarınızla yaptığınız özel yazışmalar size özel kalmıyor. Kötü niyetli insanların da eline geçebiliyor. Amaç, bu yaş grubu çocuklara ‘özel hayat, mahremiyet’ eğitimi vermek.
Yeni dünya düzeninin, yeni toplumsal problemi bu… Yeni dünyanın çocukları, hayatının ne kadarı özel, sosyalleşmenin sınırı ve sır nedir, kamusal hayat ne gerektirir bilmiyor. Üstelik bu yeni neslin büyük bir kısmının şöyle bir özelliği var; doğumlarından itibaren anne ve babaları tarafından sanal âlemde fotoğrafları, özel anları (sevinçleri, hüzünleri) yayınlanmaya başlıyor. Yeni nesil annelerin masumane bir hevesle yaptığı bu yayınlar (bebeğim ve ben blogları, Instagram fotoğrafları, Facebook paylaşımları) henüz kendi hakkında karar veremeyecek durumdaki bir bireyin (bebeğin-çocuğun) özeline, mahremine müdahale anlamına geliyor. Bu çocuklar, yukarıdaki örnekte olduğu gibi bundan etkileniyor ve mahremlerini ifşa ediyor. Çünkü özel hayat kavramı onlarda oluşmuyor. Doç. Dr. Artun Avcı buna dair, “Çocukların her anının ebeveynler tarafından ayrıntılı olarak sosyal ağlarda paylaşımı, hukuki açıdan olmasa dahi etik açıdan (teşhir etme arzusunu kışkırtması ve tüketim kültürünün parçası olması anlamında) sakınca oluşturabilir. Ebeveynler, çocuklarını yeterince büyümemiş, korunmaya muhtaç varlıklar olarak görmek yerine onların ötekiliğine/farklılığına, öznelliğine ve kişiliğine saygı duymalı. Her çocuk, temel haklara sahip potansiyel bir birey.” tespitlerinde bulunuyor.
Yeni nesilde özel hayat algısı aşınıyor
İşin bir de şu boyutu var ki, büyük bir muamma; bu çocuklar yetişkin bir birey olduklarında dijital geçmişlerinin onlara ne gibi bir etkisi olacak? Artun Avcı, Kanadalı bilim adamı Marshall Mcluhan’ın 1960’larda yaptığı bir tespiti hatırlatıyor; sosyal ağların ‘görmek ve görünmek’ üzerine işlemesi. Avcı’nın bunu hatırlattıktan sonra yaptığı tespitler, yeni dünyanın yeni bireyleri ve psikolojik yapıları hakkında da ipuçları verir nitelikte ve biraz da korkutan bir dikkat çekiciliğe sahip: “Facebook, Twitter, Instagram vb. sosyal ağlarda bireylerin özel (ve kısmen mahrem) hayatları giderek kamusallaşırken mahremiyet algısı da giderek aşınıyor. Bu olgunun mahremiyet hakları/mahremiyetin korunması ilkesi açısından sakıncalı olabilecek sonucu, sosyal ağları kullanan bireylerin aynı anda ‘hem röntgenci hem de teşhirci’ bir konuma doğru savrulması. İnternet kullanıcıları eskiden olduğu gibi ‘anonimlik zırhına’ bürünmüyor. Kendini ‘teşhir etme arzusunun’ başkasını ‘röntgenleme arzusu’ ile birleşmesi, görmeyi ve görülmeyi doğal, meşru hale getirme tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bireyler, kendi özel ya da mahrem hayatlarını teşhir ederek gözetimin ‘gönüllü kölesi’ haline geliyor. Gözetim ve denetim, neredeyse her yerde. Bu olgunun birey olmayı, farklı olabilme ve farklı düşünebilme hakkını, bireyselleşmeyi engelleyeceği açık. 1984 gibi kara-ütopik romanların ana teması olan ‘iktidarın her an her yerde her şeyi denetlemek ve gözetlemek arzusu’nun ‘teşhir etme’ ya da ‘kendini metaya dönüştürme’ arzusu ile birleşmesi, kültürel alanı sömürgeleştirme tehlikesi içerdiği açık. ‘Sado-mazoşist’ bir kültürel ortamın önüne geçebilmek için internet kullanıcılarının eleştirel, etkin ve etik ilkelerle hareket etmesi gerekiyor.”
Çocukların ebeveyn üzerinde hakkı var
Amerikan Üniversitesi iletişim ve medya araştırmaları bölümü müdürü Prof. Dr. Kathryn Montgomery, bu konuya dair kanunların ülkeden ülkeye değiştiğini söylüyor. Ancak genel kanısı ailelerin çocuklarına haksızlık yaptığı yönünde. Bu neslin çocuklarının özel hayat hakkına saygı duymayan ve değer vermeyen bir çevre içinde büyüdüğünü düşünüyor. Montgomery, gelecek nesillerin özel hayat güvenliğinin öncekilere göre risk altında olduğunu vurguluyor.
İstanbul Üniversitesi Din Psikolojisi Anabilim dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Atalay, konuyu çocuk hakları açısından ele alıyor. Ona göre, İslamda çocukların da ebeveyn üzerinde birtakım hakları var. Çocuğa güzel bir isim konması, rızkının helalinden temin edilmesi bunlardan ikisi. Bir de geleceğini inşa etmek var ki bunu şöyle açıklıyor Atalay: “Çocukların haklarını belirleyen hadislerin ışığı altında, çocuğun ileride istenmeyen bir durumla karşı karşıya kalmasına yol açmamak da anne-babanın hassasiyet göstermesi, gereken hususlar arasında sayılabilir. Dolayısıyla bu konuda ebeveyn, aslında son derece dikkatli olmalı ve bir ölçü olarak anne ve babaları tarafından kendi fotoğraf ve bilgilerinin paylaşılması durumunu tasavvur ederek hareket etmeli.”
Paylaşılan herşey, çocuğun siber kimliğini etkiliyor
Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya bölümü öğretim üyesi İsmail Hakkı Polat’a göre, geleceğin yetişkin bireyleri olan çocuklara, bugünün ebeveynlerinin verebileceği en büyük armağan, ‘kendi ayakları üzerinde durana kadar koruyabildiğimiz mahremiyetleri’ olabilir. Polat, içinde bulunulan dünyada paylaşımdan kaçınmanın, ‘sürüden ayrı kalmanın’ çok zor olacağını vurgulamadan da geçmiyor. Ancak unutulmaması gereken kullanıcılarına hizmeti bedava veren sosyal ağların gücü, onlar üzerinden bireylerin yaptığı paylaşımlar. Yani özelinize dair verdiğiniz her türlü bilgi, fotoğraf, video…
İleride pişmanlık duymamak için…
Klinik psikolog Mehmet Dinç, özel hayatın mahremiyeti ve kutsiyeti olduğunu vurguluyor: “Bugün anne-babaya komik gelen yarın çocuk için utanç olabilir, bugün çocuğun önemsemeden ya da övünçle paylaştığı şeyler yarın pişmanlık ve dert getirebilir. Halihazırda internette videoları çok izlenen bebek, çocuk ve gençlerle alakalı yapılmış bir araştırma yok ancak insanları eğlendiren videoları, resimleri ya da bilgileri olan insanlar için bu paylaşım, genellikle eğlenceden ziyade özgüvenlerini zedeleyici, sosyal ilişkilerine zarar verici bir hal arz edebilir. Çünkü internete konulan bir şeyi tamamıyla silmek mümkün değil.”