BOSNA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DE DE PSİKOLOJİK SAVAŞ VARDI

Ömer Taşlı, Kızılay’ın 144 yıllık tarihinde kendi içinden gelen ilk genel müdürü. Uzman olarak girdiği Kızılay’da onu genel müdürlüğe taşıyan süreç Türkiye ve dünya yakın tarihinin kısa bir özeti niteliğinde. Bizim muson yağmurları gibi gelip geçen haber bombardımanlarıyla duyduğumuz, sonra hızla unuttuğumuz birçok dramı Ömer Taşlı, yerinde ve sürekli yaşıyor. 25 yıllık Kızılay geçmişinde onu en çok Bosna savaşı ve  17 Ağustos depremi etkilemiş. Anlattıkları çok şaşırtıcı…  7 EKİM 2012 – ZAMAN

 

 

Ömer Taşlı, dünyada son 25 yılda yaşanan bütün büyük felaketlerde ve savaşlarda o bölgelerde olmuş. Somali’de, Balkanlar’da, Orta Asya’da, Açe’de, Arakan’da, Van’da… 17 Ağustos depreminde hem depremzede hem de Kızılay görevlisi olarak bulunmuş. Bizim muson yağmurları gibi gelip geçen haber bombardımanlarıyla duyduğumuz, sonra hızla unuttuğumuz birçok dramı o, yerinde ve sürekli yaşıyor. Taşlı, Kızılay’ın 144 yıllık tarihinde kendi içinden gelen ilk genel müdürü. Uzman olarak girdiği Kızılay’da onu genel müdürlüğe taşıyan süreç Türkiye ve dünya yakın tarihinin kısa bir özeti niteliğinde. Barzani ve Talabani ile yakın arkadaştık diyen Taşlı’nın Bosna savaşı ve 17 Ağustos depremi sırasında ve sonrasında yaşananlarla ilgili anlattıkları çok şaşırtıcı.

 

Bosna Türk halkının en hassas olduğu konulardan biri ve siz “Bosna’ya yardım yapmamız engellendi” diyorsunuz. Neden böyle düşünüyorsuuz?

Türk halkının Boşnaklara yardım etmemesi üzerine kurgu yapıldı Türkiye’de. O zamanlar Bosna’ya iki şekilde yardım gidiyordu. Biri resmi olarak Kızılay götürüyordu. Dediler ki: “Kızılay yardımları Sırplara veriyor.” Bu dedikodularla Kızılay’ı karaladılar.

Kim çıkartıyordu bu dedikoduları?

Medyadakiler. Açın o zamanki gazeteleri, yazıyor.

Niçin olmadığı halde böyle desinler ki, Bosna’ya gidecek ya da gitmeyecek insani yardımdan basının ne çıkarı olabilir ki?

Türkiye’de henüz sivil toplum örgütlenme kültürü yok. Zaten halk örgüt kelimesinden bile korkuyor. Örgüt mü, ne örgütü? Dernek… aman evladım uzak dur. Bu yüzden de sivil yardımlar da gayri resmi toplandı, bunun sonucu usul kayıt yok.  Ne olduğunu bilmiyorum ama bir yaygara koptu; Kızılay Sırplara veriyor, Mercümek iç ediyor! Böylece bütün yolları kapattılar, bu çok bilinçli bilerek yapılmış, toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış, bir linç kampanyası. Ben şunu hissettim Türkiye Bosna’dan korktu. Bosna’daki olaylardan ürktü.

Bosna’dan niye korkulsun ki?
Belli aralıklarla yardım konvoyu götürüyorduk. Bir keresinde konvoyumuz Zagreb’e vardı. O zaman başkonsolosluğumuz orada. Konsolosun odasına gittik, bize “Ne yapıyorsunuz siz?” dedi. Aynen şöyle dedi: “Lağım fareleri bu Müslümanlar yer altına girdiler, bir şey yapamıyor.” Yanımda müdür yardımcısı var ben uzmanım. “Rıfat abi çaktırma ağzımızı arıyor?” diyorum. Adımız çıktı ya Sırplara yardım veriyorlar. Devletin temsilcisi yoksa el altından Sırplara mal mı veriyor diye ağzımızı arıyor. Malları buraya indirin, diyor. Sonra anladık ki ciddi ve gitmemiz için izin vermiyor.

Güvenlik gerekçesiyle mi öyle diyor?
Bir sürü gerekçe dile getiriyor ama bizim amacımız yardımları acı çeken insanlara ulaşmak. Ama başlangıçta söyledikleri hiç aklımızdan çıkmadı. Zaman zaman kargo uçaklarıyla da yardım götürülüyordu. Oradaki Türk subaylarıyla da ilişkileri böyleymiş. Hatta dönemin dışişleri bakanına, Hikmet Çetin’e bu sıkıntılar subaylar tarafından da iletilmiş. Yaşıyor mu da bilmiyorum. Ama ismi önemli değil. Bu aslında İttihat Terakki zihniyeti. O belki de Anadolu’da eli kınalı ağzı dualı bir kadının oğlu. Tezgahtan geçmiş böyle olmuş.

Gelince anlattınız mı bu yaşadıklarınızı?
Ne anlatması gelince ceza yedim ben. Belgeyi araştırıyorum vereceğim size. (10 yılda bir imha edilen resmi belgeler arasındaymış, bulamadılar G.B.) Bosna’ya Türkiye diplomatik ne yaptı bilmiyorum. Ne kadar durduk ardında Birleşmiş Milletler’de… Ama alanda Türkiye Boşnaklara yeterince yardım yapamadı. Destek sağlayamadı. Bosna’da gelişen İslami hareketten korktuk. Bu sefer Avrupa’dan geliyor ya. Avrupa’dan geleni de Türkiye kolay alıyor ya. Gazeteci Refik Erduran’ı biliyorsunuz. Bosna’ya gitti. Kara Kuğuların komutanının evinde kaldı. Döndükten sonra yazdığı yazılarında dedi ki; “Aradığımı buldum. Niye mutlu değilim buldum.” Oradaki İslam’ı gördü. Gitmeden önce neydi gittikten sonra ne oldu? Türkiye işte bundan korktu. Bosna’dan etkilenmeyecek Türk taştır.

Bu zihniyet değişimini başkaları yaşamasın diye mi engellendi diyorsunuz?

Kesinlikle… Oradan bu tarafa doğru gelecek bir büyük bir etkiden İttihat Terakki anlayışı korktu. Çünkü o zaman Boşnakların söylemi çok İslami’ydi. Dinseldi. Onun için dünyanın dört bir tarafından Müslümanlar oraya cihada geldi. Bu korkuttu bizi. Yıllarca Mercümek muhabbeti yaptırdı.

17 Ağustos depremiyle yalnızca Kızılay’ın değil devletin açığı ortaya çıktı

Kızılay ve Kızılhaç gibi yapılar savaşlarda yaralanan askerler için kurulmuş başta. Savaşlar bitince bu sefer Kızılay ve Kızılhaç ne olacak denilmiş? Ve barış dönemi hizmetler gelişmiş. Hastaneler sivil halka açılmış. Kızılay verem savaşta, sıtmayla mücadelede çok iş yapmış. Sonra doğal afetlerde yardım ayağı gelişti. Kızılay kara gün dostu oldu. Ama Irak işgalinde, Sovyetler yıkıldıktan sonra Orta Asya’da, Karabağ’da, Kuzey Irak’ta devlet Kızılay’ın omzuna çok yük yükledi. Irak’ta aktif yer aldık. Barzani ve Talabani çok yakın arkadaşımdır mesela. Kızılay Azerbaycan’da Karabağlı 10 bin Azeri mülteciye 10 yıl kesintisiz hizmet götürdü. İşte bütün bunları yaparken Bosna ve Kosova savaşı başladı. Kızılay’ın iş yükü o kadar fazlaydı ki kendini unuttu. 17 Ağustos depremiyle bu ortaya çıktı. Bu depremde aslında Türkiye kendini tanıdı. Ne kadar geri kaldığımızı, hiçbir sistemi kurmadığını, sistem diye kurduklarının bürokratik olduğunu ve hiçbir işe yaramayacağını gördü. Biz ne kadardık biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti kadardık. Bir Milli Eğitim Bakanlığı, Silahlı Kuvvetler, medya kuruluşları ne kadarsa biz de o kadardık? Ama fatura Kızılay’a kesildi. Öyle üstümüze çullandılar ki her gece ağlattılar bizi. Bizi iyi niyetle ve doğru eleştirmediler. Kızılay’ın içinde çok eleştirilecek yanlar vardı. O zaman Kızılay’da müfettiştim. Ve çadır bezi yolsuzluğunu ortaya çıkartan müfettiş benim. Silah çektikleri halde raporu geri çekmedim. Evet, deprem olmasaydı Kızılay’da bu dönüşümü sağlamamız zor olurdu. Depremin bize böyle bir faydası oldu. Bugünkü Kızılay artık dünyanın lider yardım kuruluşu. Son on yılda yurtiçi ve yurtdışında 100 milyonlarca dolarlık yardım yaptık.


Bosna için tek başına eylem yaptım         
Bosna’ya gidiyorum oradaki insanların halini görüyorum, çok zor şartlarda, ölüm tehlikesini göze alarak müslümanlara yardımları götürüyoruz. Sonra Türkiye’ye dönüyorum herkes Mercümek’le uğraşıyor, her tarafta Kızılay yardıları Sırplara verdi dedikoduları. O kadar darlandım ki eylem yapmaya karar verdim. Hacı Bayram’dan esnaftan başörtüsü topladım (Bosna’da tacavüze uğraşan kadnları temsilen) Sakarya’daki çiçekçilerden karanfil (yaşamını yitirenler için). Ankara’daki BM binasının önündeki demirlere onlarca başörtüsü astım, yüzlerce karanfil bıraktım. Kendimi Bosna’daki insanlara borçlu hissettim. Ben orada aslında Türkiye’yi protesto ettim. Yapabileceğimiz çok şey varken dedikodularla uğraştık.

………..
Dünyada bir tek Londra’ya ve Washington’a gitmedim
Ömer Taşlı, uluslararası ilişkiler mezunu. Mastır tezi süper güçlerin Ortadoğuya etkileri üzerine. Kızılay’a dönemin genel müdürünün ısrarlı davetiyle girmiş. 25 yıldır dünya coğarafyasında ki bütün afet ve savaş bölgelerine gitmiş. Bahsi açılınca diyor ki; “Dünyada bir tek Londra, Washington gibi afet olmayan yerlere gitmedim.”

 

…………
Myanmar’da Müslümanların yakılan köylerini yeniden inşa edeceğiz
“Arakan’a halen yardım götürüyoruz ve kendi elimizle dağıtıyoruz ama biz istiyoruz ki köyleri yakılan Müslümanların evlerini yeniden inşa edelim. Onları kamplardan kurtaralım. Şimdi onun için çalışmalar yapıyoruz.”

Bu yazı 2012, HABERLERİM, röportajlar kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.