KİMSE BENDEN BİR TESETTÜR DEFİLESİ BEKLEMESİN !

 

g 014

Ünlü modacı Rabia Yalçın, dekolte kıyafetlerini New York’ta sergileyince bütün dikkatleri üzerine çekti. Yalçın, tesettür kıyafetler de tasarladığını ama bunları sergilemeyeceğini söylüyor. Çünkü ona göre tesettürün modası olmaz. “Tesettürde tek moda baştan belirlenmiş; örtünmek.” ZAMAN/ 6 EKİM 2017

 

New York’ta düzenlediği defileler büyük ses getirdi. Chicago’da bir sanat galerisinde sergilediği kıyafetleri ise Amerikan basınının büyük ilgisini çekti. Time, Chicago Tribune, CNN, CNBC-e ve daha birçok yabancı gazete ve televizyonda haberleri çıktı, onunla özel röportajlar yapıldı. Rabia Yalçın’ı ve başarılarını, diğer Türk modacılardan ayıran tesettürlü bir kadın olması. Belli ki dekolteli tasarımlarının dünyada çokça ilgi görmesinin sebebi de bu. Hazır tesettür giyimine gireceğini söyleyen Yalçın, artık New York’ta her yıl iki kez defile düzenleyecek. Türk ve dünya basınının yoğun ilgisini çeken Rabia Yalçın ile moda, mahalle baskısı ve tasarımlarını konuştuk. Amerika’dan yeni dönen Rabia Yalçın’a herkesin merak ettiği soruları sorduk. Cevapları ilgi çekici.

Nasıl gittiniz New York’a?

Sanatçı ruhu taşıdığım için kabıma sığmayan bir kişiliğim, karakterim var. Ürettiklerimi dünyadaki herkesin görmesini istedim. Hedef olarak kendime tüm dünya insanlarının bir arada yaşadığı kozmopolit bir ülke olduğu için Amerika’yı koydum. Amerika’nın dünyaya ulaşmak için gerekli süreci hızlandıracağını düşündüm. Ve kapıyı çaldım, ardına kadar açıldı.

Modacı olma sebebiniz kendi diktiğiniz kıyafetlerinizi herkesin beğenmesi ve nereden aldığınızı sormasıymış…

Yani “Rabbena hep bana olmasın lütfen, bize de” dedikleri için profesyonel hayata atıldım. Kendi kıyafetlerimi ve eşimin dostumun kıyafetlerini dikiyordum. Yoğun ilgi olunca ilk yerimi Fatih’te açtım. Evim Fatih’teydi ve çocuklarıma yakın olmam gerekiyordu. Sonra Nişantaşı’na geçtik. Nişantaşı’na gelmemin sebebi modacıların burada olması değildi. Evimin Fatih’ten taşınmış olmasıydı. Fatih’ten hiç müşterim olmadı.

Hep özel günlerde giyilecek kıyafetler mi dikiyorsunuz?

Ben günlük kıyafet ağırlıklı çalışan bir tasarımcıyım aslında. Bu yüzümde pek görülmez. Çünkü beni hep piyasada ‘dekolte hazırlayan kapalı kadın’ olarak görüyorlar. Aslında bu değil yapmaya çalıştığım. Bunu doğru yapıyorum veya yapmıyorum tartışılabilir ama ben tesettür defilesi yapmak, yani tesettür tasarımlarımı sunmak istemiyorum. Çünkü bana göre dinsel bir kavram. Din ile ticareti aynı kefeye koymak istemiyorum. Bu nedenle sürekli yaptığım dekoltesi ağır kıyafetler görünüyor ortada. Diğerini sergilemek istemiyorum.

Neden?

Örtülü kadınların üzerinden paye kazanmaya çalışan birisi olmak istemiyorum. Çünkü ben örtülü ve bunun çeşitli zorluklarını yaşayan birisiyim. Bunu kullanmak istemediğimden dolayı “kendi kapanmış sarılmış sarmalanmış ama milleti durmadan açmaya çalışan”, tesettürlü kesime hiçbir şey üretmeyen, tesettürü sadece kendinde uygulayan bir görüntü oluyor. Bunun farkındayım. Ama nasıl aşacağımı bilmiyorum. Ya şov yapacaksınız, benim istemediğim o kullanmayı yapacaksınız, ya da bu şekilde devam edeceksiniz. Ben kendimde ara bir çözüm bulamadım. Artık hazır giyime de giriyoruz. Geniş kitlelere ulaşmamız gerektiğini fark ettik.

Var olan tesettür markalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sektördeki tesettür markalarının, benim gördüğüm ve tasarımdan anladığım kadarıyla, şehir hayatına çok uygun bir üretimleri yok. Şehir hayatı dediğinizde sadelik, feminenlik ister. Ortama uyum ister. Bunu göremiyorum. Daha çok kırsal yaşamdaki insanlara göre üretim var. Bunu da şehir hayatına empoze etmeye çalışıyorlar. Tesettür markalarının da şehir hayatına uygun bir hale gelmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Türbanlı modacı olarak anılmaktan rahatsız oluyor musunuz?

İstemediğim bir tanımlama. Bu tanımlamadan dolayı kendimi rahatsız hissetmiyorum ama talep ettiğim bir şey de değil. Dünyada da böyle anılmaya başladım. Hatta bir gazete ‘dindar tasarımcı’ diye başlık attı. Türbanlı tasarımcı söyleminin altında biraz art niyet arıyorum. Türkiye’de yaptığım tüm defilelerde hep ‘türbanlı modacı’ olarak anılırdım, fakat ilk defa bu yıl New York’a gittiğimde bütün gazeteler Türk tasarımcı dedi. Çok hoşuma gitti bu. Türbandan önce ben bir Türk’üm. Ama bu kalıplaşmayı aşacağız. Ülke olarak medeni dünyaya uyum sağlayacağımıza inanıyorum.

Basının size olan ilgisinin nedeni başarınız mı, yoksa türbanlı bir kadının New York’ta defile düzenlemiş olması mı?

Aynı konu tabii; başörtüsü. İnsanlar dindar ların dünyadan elini eteğini çektiğini, hele de böyle dış görünüşü ilgilendiren bir alanda ilgilenilmesinin enteresan olduğunu ve asla başarılı olamayacağını düşünüyor. Yani kendinin dışındaki bir kavrama objektif olarak bakamayacağına inanıyor. Modada estetik var. Din ile estetiği de bir araya getirmeme gibi bir anlayış var. Tabii bunun bir altyapısı var. Bu yaşanılmış bir zamanlar. Kim yapmış neden yapmış bilmiyorum; ama “dindar kadın gayri estetik kadındır, dindar insanın evi de gayri estetiktir” anlayışı oluşmuş. Dindarlığı estetikten çok uzaklaştırmışlar. Bir gün bir kızcağız çıkmış diyor ki “Hayır din eşittir estetik.”; o zaman insanların başına bir bomba düşüyor. Ben dini estetik olarak görüyorum. Din o kadar zariftir ki o kadar naif ve incedir ki Allah’ın yarattıklarına bakmak yeterli. İslamî sanatlar dünyadaki en estetik sanatlardır.

Giyiminizle tasarladığınız kıyafetler çok farklı. Bu bir tür çelişki olarak addediliyor.

Bizler mütedeyyin insanlar mütedeyyinliğimizden, mütevazılığımızdan kaynaklanan kendimizi ve iç hayatımızı anlatmaktan o kadar geri durmuşuz ki! Benim yaptığım bizim biraz iç hayatımızdan bahsetmek. Mesela bütün basın bana soruyor; “Bu kıyafeti sen giyer misin?” diyor. Bugüne kadar giymediğim hiçbir kıyafeti üretmedim. Sadece ben her zaman şunu söylüyorum, bizler gibi mütedeyyin hayatı seçen insanların gardırobu iki kapaklıdır. Gardıropların bir içeriye açılan bir dışarıya açılan kapakları vardır. Şimdi ben biraz da gardırobun içe açılan kapağını açtım. Bunu çok bağıra bağıra anlatmadığım, sadece gösterdiğim için insanların kafasında soru işareti olabiliyor tabii.

Bunu göstermek doğru mu?

Bunu göstermekten çekinmiyorum.

Müslüman kadının özel hayatını deşifre ediyormuş gibi. “Ben giyiyorum” deyince insanlar sizi o kıyafetle düşündü.

Gerçek doğru bu mudur bilmiyorum. Bu benim doğrum. Onu, en azından bu kadarını açıklamak zorundayım. Aksi takdirde insanları suizanda bırakırım. “Bu ne yapıyor? Başını tamamen kapatmış, insanları tamamen açmış.” O insanların sorusuna bir şekilde benim cevap vermem lazım. Bu yapılmayacak bir şeyse de, bir hataysa da bireysel bir şey olarak algılanması lazım. Deşifre konusuna kendi inancım olarak geldiğimizde, bunu söylemekte bir beis görmüyorum. Özel yaşamlarımız o kadar gizlenmiş ki artık dünya insanları bizi bağnaz olarak görüyorlar. New York’ta bir muhabirle başıma gelen bir olayda gördüm ki hakikaten biz bunu saklayalım özelimizdir derken o kadar saklamışız ki insanların hayal gücünü bile yok etmişiz. CNBC-e ile röportaj yapacaktık. Muhabir beni görünce o kadar şaşırdı ki hayretler içinde “Siz ökçe giyiniyor musunuz?” dedi. Ayağımda her tarafı tamamen kapalı ökçeli bir ayakkabı vardı. “Evet” dedim mahcup bir şekilde. O kadar tanımıyorlar ki Müslüman kadınları hep Afganistan’daki burkalı kadınlar olarak düşünüyorlar. O zaman dedim ki bu çağda biraz bilgi vermek gerekiyor. Bu olaydan sonra yaptığımın doğru olduğuna inandım.

Başörtünüzle girdiğiniz ortamlarda sorunla karşılaşıyor musunuz?

Başörtümle girdiğim ortamlarda hiçbir problemle karşılaşmıyorum; çünkü problemli alanlara girmiyorum. İstenmediğim alanlara girmiyorum. Problem de yaşamıyorum. Başörtüm için çok şeyden vazgeçebilirim. Çünkü o benim kimliğim. O kadar komik ki, bir kadının göğüsleri kendine ait ve göstermek istemiyor değil mi? Saçım da bana ait bir şey ve göstermek istemiyorum, sana ne! Bu kadar basit bir şeyi insanlar durmadan işliyor duruyor. Ben 40 yaşımdayım 35 yıldır bu konu var. Herhalde birisi çıkıp insanlara “kral çıplak” diyene kadar buna devam edecekler.

Son haftaların en gözde tartışma konusu mahalle baskısı, sizce böyle bir şey var mı?

Bu kavram neden gündeme geliyor biliyor musunuz; aynaya bakıyorlar ve kendilerinin yaptığı şeyi başkalarının da rahatça yapabileceklerini düşünüyorlar. Bence bu kavramı ortaya atan şunu söylüyor: Biz aslında baskıyla aç diyoruz, o zaman onlar da güç ellerine geçince bize baskıyla kapat diyebilir. Bundan korkuyor olabilirler.

Başörtüsü modernize edilebilir mi ve sizce edilmeli midir?

Başörtüsü bence modernize edilmez ve edilmemelidir. Başörtüsü kişiye özel bir tarz değildir. Onun bir kapsama alanı var. Bunu da inancınız, size tarif ediyor. Dolayısıyla o tarifin dışına çıkmadığımızda neyi modernize edeceksiniz veya neyi değiştireceksiniz? Değiştiremeyeceğiniz şeyi moda yapamazsınız. Tesettürde moda olmaz ki. Moda değişkendir. Modada bir yıl etekler uzar, bir yıl kısalır… Ticari bir kavramdır, onu değiştirmek zorundasınızdır. Hatta zaman zaman arada o kadar uçurum yapacaksınız ki sizin 6 ay önce aldığınız bir şey demode olacak. Tesettürü nasıl bir ticari kavrama koyacaksınız ki? Kumaşını değiştirirsiniz, desenini değiştirirsiniz, rengini değiştirirsiniz o anlamda güncellersiniz. Bu sene tesettürde bu moda diye bir şey diyemedim. Tesettürde değişmeyen moda örtünmedir kardeşim.

First Lady Hayrünnisa Hanım’ın kıyafeti üzerine fırtınalar koptu. Siz giyimini nasıl buluyorsunuz?

Hayrünnisa Hanım kendisi hakkında konuşulan ve yazılanları görünce herhalde eğleniyordur. Bence Hayrünnisa Hanım konumuna göre sade ve iyi giyiniyor. Yalnızca dikişler biraz daha seçkin olabilir.

Siz başörtünüzü 10 yıldır hiç değiştirmediğinizi, hep aynı stil bağladığınızı söylüyorsunuz. Neden?

Gündemde tesettür modası kavramı var ve bir modacı olarak takip edilen birisiyim. Ben bu değişkenliği bireysel olarak yaptığım zaman moda olarak algılanır diye değiştirmiyorum. Kendimi medyada değişik şekillerde göstermek istemiyorum.

 


Saç bakımında en kötü dönemi yaşıyoruz
Tarihte kadın saçı dizaynı olarak en vasat dönemi yaşıyoruz. Saç hakikaten kadına verilmiş çok güzel bir nimet. Kadını ciddi bir şekilde değiştiriyor. Daha önceki kadınlar saçların bu kıymetini bilip, daima süslemiş. Şapkaydı, eşarptı, çiçekti kullanmışlar. Günümüzdeki insanlar saçları konusunda en vasat-kötü dönemi yaşıyor. O kadar vasat ki insanlar tenleriyle hiçbir şekilde uyumu olmayan saç rengini kullanıyorlar.

Bütün büyük modacılar eşarptan para kazandı
Eşarptan para kazanmayan, eşarba saygı göstermeyen bir marka gösterin! Bana “sen tesettürlüsün, tesettür kurallarına uymayan hanımlara kıyafet yapıyorsun ikiyüzlü değil misin?” diyorlar. Yıllarca Vitali Hakko, Müslüman Türk kadınlarına eşarp dizayn etmiştir. Bu bir hizmet sektörüdür. Benim yaptığımı Vakko yapıyor. Hermes, Gucci, Ferre, Valentino… gibi bütün büyük markaların eşarbı vardır ve eşarptan ciddi para kazanırlar.

 

Sektör tesettürlü kadınları görmezden geliyor
Bir Alman düşünürün çok sevdiğim bir sözü var: “Türk milleti söylemez söylenir” Biz asla kimseye şikâyetimizi söylemiyoruz; ama söyleniyoruz. Kıyafet bulamıyorsanız mağaza yetkililerine düştüğünüz durumu söyleyin, bir dilekçe yazın. Yazmadığımız için alışverişte istemediğimiz şeyleri almak zorunda kalıyoruz. Zoraki satın alıyor, söyleniyor; ama asla söylemiyor. Böyle olunca da sektör de onları görmezden geliyor.

Kızım da başörtülü
Kızım sosyoloji okudu. Sosyolog olmayı planlıyor. Oğlum uluslararası ticaret okumak istiyor. Kızımı ve eşimi ben giydiriyorum. Birkaç da imaj danışmanlığını yaptığım işadamı var. Oğlumun da giyim seçimini birlikte yapıyoruz. Kızım da başörtülü ve en zor giydirdiğim kişi kızımdır. Sızlanır hep.

Bu yazı 2007, HABERLERİM, röportajlar kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.