TELEVİZYON ENTELLEKTÜELLERİ

 

soz

Geçmişte bilgileri büyüklerimiz ya da hocalarımızdan öğreniyorduk. Modern zamanların bilgi kaynağı öğretmenler oldu. Şimdi ise yeni bir döneme girdik. Artık hayata dair her şeyi, hatta dini bile televizyon ve internetten öğreniyoruz. Bu sayede her konuda bilgi (!) sahibi bireyler olduk. Bir başka deyişle ‘televizyon entelektüeli’… 16 MART 2013 ZAMAN

 

 

Eğlence ve haber ortamı olan televizyon güçlenerek hatta ezici bir güçle önceki ortamlara (kitap, okul, din, toplum, aile, arkadaş…) baskın çıktı. Düşünce ve davranış tarzlarının oluşmasında yatırım ve geliştirme alanı oldu. Hatta insanların düşlerini bile televizyon kuruyor. Televizyondan öğrendikleriyle düşünen, yorumlayan, yargılayan, hareket eden yani yaşayan bu yeni model insan dünyayı anlamlandırma (entelektüel faaliyetlerini de) televizyonu (ve de interneti) referans alıyor. Dünyayı evlerinden izliyor. Bir yere gitmeden, araştırmadan ve bedensel hiçbir efor sarf etmeden evinde, oturma odasındaki kanepenin üzerinde öğreniyor, geziyor, hatta ibadet ediyor, sosyal duyarlılığını artırıyor, yardım kampanyalarına destek oluyor.

‘Televizyon entelektüeli’ popüler kültüre karşı direnç kazandı  

Aslında bu yeni tip insan yani ‘televizyon entelektüeli’ bilgi hiyerarşisinin çöküşü anlamına da geliyor. Basılı kitapların, uzmanların, her şeyi bilen yazarların, siyasetçilerin ve profesörlerin yerini televizyon kanalları aldı. Hâlbuki televizyon derinliksiz popüler kültürü yayan, egemenlerin bireyi istediği şekilde yönlendirmesini sağlayan, popüler deyişle uyutan bir araçtı! Ama bugünün insanı popüler kültürle ve televizyonla karşılaşan bir önceki nesle göre daha bilinçli. Kendilerine sunulan şeyin çağdaş bir uyuşturucu olduğunu anlayamayan kültürel eblehler değil, popüler metinleri okuyabilen, mesajını anlayabilen üzerinde düşünüp karşı koyabilen bireyler.

Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ferhat Kentel’e göre bugünün insanı bilgi nin ve bilgi sahiplerinin karşısında edilgenlikten çıkıyor. Aldığı bilgileri karşılaştırıp yorumlayabiliyor. Kentel, bu yeni insanda demokratik potansiyelin daha fazla olduğunu düşünüyor. Çünkü sınırları tanımıyor, hatta bozuyor. Kentel, böyle düşünmesinin sebebini şöyle anlatıyor: “Modern toplum iş bölümüydü, herkes farklı fonksiyonları icra ediyordu. Bugün tıptan da az çok anlayan, sosyolojiyi de bilen, siyasetten de az çok konuşan insanlarız… Her şeyi bildiğini zanneden, kendini tanrı yerine koyan insanın hükmü artık yok sanki. Siz ne derseniz deyin, size karşı çıkacak ve ‘Bir dakika ben de bunu biliyorum.’ diyen birileri olacak artık. Bu, bilgiyle kurulan iktidar piramidini kıracak bir durum. Ama bunun korkunç sonuçları da, kaos da olacak. Bu biraz da risk toplumu.”

Enformasyon ışıması yaşıyoruz

Marmara Üniversitesi İletişim Fükültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. F.Neşe Kaplan, televizyonun entel çocuklarının bilginin iktidarını kırmasının sebep olacağı kaosun yani risk toplumunun sebebi olarak televizyon entelektüeli olan bu yeni bireyin ‘kendini yeterince yetkin ve özgür hissetmesi’ olduğunu söylüyor. Açıklamasını ise Fransız kültür bilimci Baudrillard’ın ‘bir simülasyon içinde yaşayan kötürüm insan’ kavramı üzerinde yapıyor: “Burada kötürümlük, artık hiç kimse için bir şey yapmayacak kadar yalnızlaşmış ve toplumsalın iyiliği için idealleri olmayan bir insanın, böyle bir varoluş içinde bile kendini yeterince yetkin ve özgür hissedebilmesinden kaynaklanmaktadır.” Kaplan, bu yeni tip insan için entelektüel kavramı yerine ‘enformasyon ışıması yaşamış insan’ kavramını öneriyor: “Bu insan entelektüel değildir, bilginin yerine ikame olmuş anlık enformatik ışımalardan beslenen yeni bir insan modelidir bu.” Pozitivizmin, okulla, ansiklopedilerle, bilimle, akılla aydınlanmış insanının yerini televizyonla, sosyal medyayla, Wikipedia ile, Ekşisözlük ile enformasyon ışımasına maruz kalmış insanı aldı.

Yeni televoleler eğlendirdiği kadar bilgilendiriyor

Fatih Üniversitesi Sosyoloji bölüm başkanı Yrd. Doç. Dr. Önder Çetin, cam ekranın 2000’lerde eğlendirme misyonunun ötesine geçtiğini, alıcısına kültürel sermayeyi de ‘tattırdığı’nı söylüyor. Çetin, buna örnek olarak entelektüel ihtiyaçlara hitap eden kuşak programlarını ve tematik kanalları gösteriyor. Çetin diyor ki;  “Bilhassa son dönemdeki farklı ‘entelektüel’ ihtiyaçlara hitap eden kuşak programlarıyla bireyleri yarı-doktor, yarı fotoğraf-sanatçısı, yarı-tarihçi, yarı-tasarımcı vb. payelerle donatmakta, tüm bunları da malumata ‘maruz kaldığınızı’ hissettirmeden bilgiye sahip olduğunuz inancıyla sizi onurlandırmaktadır.”

Çetin, televizyonun işlevinin değiştiğine de dikkat çekiyor: “Eğlen-dir-me fonksiyonundan bilgilen-dir-me işlevine geçtikçe isteğe bağlı bir boş zaman uğraşısı olmaktan çıkmakta, kaçınılmaz bir biçimde yerine getirilmesi gereken bir vazife halini almakta, size sunduğu ve içine dahil olduğunuz sarmalda hayatınızı tasarruf etme imkânını elinizden alabilmektedir.”

‘İnsanlar eve değil televizyona kapanıyor’

Prof. Dr. Filiz Aydoğan Boschele: “Çekildiği evinde sıradan insan, yalnızca kendinden oluşan bir dünyaya kapanan, hiçbir yere gitmeye gerek kalmadan tüm dünyayı televizyondan izleyen, ama bu dünyaya anlam veremeyen, bu anlamsızlık karşısında gittikçe küçülen bir kitle toplumu insanı durumuna geldi. Bu sıradan insan, kendisiyle aynı sorunu yaşayan arkadaşlarından uzaklaştı. Onları kendi mutluluğu için düşman olarak görmeye başladı. Siyasal hayatın öznesi değil, nesnesi oldu. Asıl trajik olan, tek sığınağının fantazyalarının televizyonda izlediği filmler ve dizilerle nasıl evcilleştirildiğinin farkında olmaksızın yaşayıp bitmesidir.”

‘Akıl ve iradenin yerini görünür olmak aldı’

Yrd. Doç. Dr. F.Neşe Kaplan: “Bugün insan kendi akıl ve iradesinin, zihinsel yetkinliklerinin, politik bir özne olarak var olma potansiyelinin yerine görünür olmayı koymakta ve böylece ikame bir var oluş içinde. Dolayısıyla gündelik yaşam pratiklerini, dünyaya ilişkin olup bitenleri, sanata, eğlenceye ve sağlık, turizm gibi her türlü hizmete erişme olanaklarını medya aracılığıyla en kısa yoldan karşılayan insan bugün kendini çok ergin, yetkin ve tekamüle ermiş gibi hissetmekte.”

‘Kuşatılmış bilgi gettolarından çıkıyoruz’

Prof. Dr. Ferhat Kentel: “Bir zaman ‘Atamdan duydum ki…’ demiştik, sonra ‘öğretmenimden duydum ki’, sonra ‘Kitaptan okuduk ki…’ dedik.  Şimdi ‘Televizyondan duydum.’ oldu. Akademik makale yazarken dipnot düşmek gibi. Nasıl Marks, Durkheim, sahih hadisler veya şu alim böyle yorumlamış diyoruz. Söyleyeceğimiz şeyi güçlendiriyoruz. Baktığımızda bu tür bilgi ile ‘Televizyondan şunu duydum.’ arasında hiçbir fark yok. Bir de İbni Haldun veya Marx kimdi, neydi dendiğinde standardize edemiyoruz. Ekonomist miydi evet, sosyolog muydu, evet! Fatih Sultan Mehmet sadece padişah değil aynı zamanda şairdi. Uzmanlık, modern zamanlara özgü. Modernlik bizi, sen sosyologsun, sen mühendissin, sen hukukçusun, sen annesin, sen babasına indirgedi. Şimdi iş bölümü çok da fazla geçerli olmuyor. Sanayiden eğitime kadar çok daha inter disipliner bir mantık yürütmek zorundayız. Bilgide derinleşmek yerine yataylaşma oldu.  İnternet-televizyon bu tür çoğullaşmayı sağlıyor. Hapislerimizden, kuşatılmış bilgi gettolarından çıkıyoruz. Bütün disiplinlerin, alanların kibri kırıldı. Ben sosyolog olarak neden daha üstün olayım ki?”

 

‘Ucuz ve kolay bilgi, yaşam şekli oluyor’

Yrd. Doç. Dr. Önder Çetin: “80’lerde renklenen, 90’larla birlikte çeşitlenen televizyon ‘hayatımız’ neredeyse söz konusu sürenin tamamında toplumsal ve kültürel değişmeye olan etkileriyle tartışılagelmiştir. Şüphesiz bunda diğer kitle iletişim araçlarıyla kıyaslandığında en ucuzu olmasının yanı sıra, erişiminde sizden bir çaba talep etmemesiyle kitle kültürünün en yaygın ve en temel aktarıcısı haline gelmesi öncelikli sebeptir. Sunulan ‘ürünlerin’ normalleştirilip, sıradanlaştırılarak sahiplenilmesiyle birlikte kendini sürekli olarak yeniden inşa eden bir popüler kültür üretim mekanizması karşımıza çıkmaktadır. Bu sadece ürünlerle sınırlı kalmamakta, tavır alışları ya da bir başka ifadeyle hayata dair yaşam stratejilerini de kapsamaktadır. Üretilen popüler kültürün pasif tüketicileri kimliğinin ötesinde ‘tanınma/önemli olma’ ihtiyacını tatmin etmede gücü sınırlı olan televizyona karşın bireylerin farklı olma hissini tatma ve tattırma adına sanal platformlar çok daha bereketli bir zemin sunmaktadır. İnternet, ‘rahatlama’ hissini, statünüzü seçip onu parlatma imkânını size doyasıya sunabilmektedir.”

 

 

Bu yazı 2013, dosya haber, HABERLERİM, popüler kültür kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.